Vicdanı rahatlatma psikolojisi: "Hak etti!"

Bediüzzaman'ın şu veciz cümleleri, haksızlık ve zulüm karşısında vicdanı rahatlatma psikoloji tüm yönleriyle ortaya konuyor:"Bazen Zayıf, zalim olur. Yeis ile sû-i zandan, zaaf-ı kalp neş'et eder. Öyle adam görüyor: Zalimin darbeleri bir mazlumu dövüyor. Elîm darbe iniyor. O mazlumun âlâmı tabiî aksediyor, o zayıfın kalbine teellümat veriyor. Teellümat incitir; zaafı tahammül etmez, ondan kurtulmak ister. Rahat-ı kalbi için, mazlumun istihkakı, darbe arzu ediyor. Hem bahane buluyor. Belki der: 'Müstehaktır. Madem o sefil, güneş ona vermiyor; neden gölge ediyor' Manen zalim oluyor, zulme yardım ediyor. Bir kaplan parçalıyor, bir bîçare adamı; zaafından kaçamıyor. Felâketin sebebi, canavarda vahşettir; bîçarenin zaafıysa, ona bir bahanedir. Vahşet cinayetiyle zayıfı mahkûm ediyor. Ademin günahıyla vücut mahkûm oluyor." (ESDE, Yeni Asya Neşriyat, s. 545.) Kısa izahını yapmaya çalışalım: Bir kimse, bir zalimin bir mâsumu dövdüğünü görse, mazlumun feryadı kulağından kalbine ulaşır. İster istemez acıma duygusuyla üzülür. Bu rahatsızlıktan kurtulmanın yolu zalime mâni olmak, mazlumun "âh!"ını dindirmektir. Ne var ki, zayıf olduğundan zalime engel olamıyor. Vicdanı ise ona azap verdiğinden rahatlatmak için mazlum hakkında "oh oldu, iyi oldu, o da hak etmişti zaten" diyor! Güya kendisini rahatlatayım derken yanlış düşünceye düşüyor! Ve böylece zalimin zulmüne de ortak oluyor. Mesela, vahşi bir kaplanın bir adamı parçalamasının sebebi, adamın parçalanmayı hak etmesi değildir, kaplandaki vahşettir. Adamın vahşi kaplandan kaçamayışı