Müslümanın âile hayatı da Kur'ân'a dayanmalı

Şu soruların cevaplarını doğru olarak bulmak zorundayız:

Bugün, fert, aile ve toplumların hayata yaklaşımı kim şekillendirip yönetiyor Tarihi boyunca bu sorulara da iki müessese cevap vermiş: Felsefe (beşeri akıl) ve din. Felsefe akla dayanır. Din; Vahye, Nübüvvete. Felsefe beş menfi esas üzerine kurguluyor:

Nokta-i istinâdı kuvvet kabul eder. (Kim güçlüyse o kazanır ve başkalarını ezer, sömürür)

Hedefi menfaat bilir. (Yalnızca kendi çıkarlarını düşünür. Başkası açlıktan ölse bana ne der.)

Düstur-u hayatı cidâl tanır. (Hayat kanunu kavga ve savaş)

Cemaatlerin râbıtasını unsuriyet ve menfî milliyet (ırkçılık, menfi milliyetçilik) bilir. (Millet ve devlet ve cemaatin selâmeti için her şey fedâ edilir, şeklindeki zâlimce prensip ırkçılığın yadigârı.

Gayesi hevesât-ı nefsâniyeyi (nefsi arzu ve emelleri) tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bâzı lehviyât'tır. (İnsanlığın ihtiyaçlarını artırmak ve oyun, eğlence gibi şeylerdir.) Halbuki, kuvvetin şe'ni, tecavüzdür. (Gücün gereği, işi tecavüz, saldırganlıktır.) Menfaatin şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefâlete atmıştır."1

İşte dünyanın huzursuzluğu, ülkemizde adalet, hak ve hürriyetlerin çöküşünün sebebi materyasit felsefenin dayatılmasıdır.

"Rahmet olan Kur'ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder: "Güçlü değil, haklı olan kuvvetlidir." Bu adalet, hukuk karşısında herkesin eşitliğidir.