"Ben akıllı tüccarım!"

Hâli, vakti yerinde ne demek, gayet zengin bir tüccar; bir kardeşimize, "Nasıl zengin oldun ve kalabiliyorsun" diye sorduk.Dedi ki, "Ben akıllı bir tüccarım! Ticaret ve alış-verişimi Gani, Cevad, Kerim, Rezzak, Vehhab-ı Mutlak olan Allah ile yapıyorum! Ben verdikçe O, bire 10, bire 100, bire 700 veriyor!" Bu, mânevi ticarette olduğu gibi maddi ticarette de böyledir. Meselâ, nasıl ki, toprağa bir mısır tanesi ekilir, 900 küsur alınır. (Büyükçe bir koçanı saydık, bu kadar çıkmıştı. Kimisi 3 koçan verir, demek ki, bire 2700 küsur...) Gerçekten de hizmetlere büyük yardımlar yapan kardeşimiz, "Nefis ve malını Cenâb-ı Hakka satmak ve O'na abd olmak ve asker olmak ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğunu" (Sözler, s. 30.) ve "Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır." (Tevbe Sûresi, 111.) hakikatini kavramış bahtiyar bir tüccar! Bunun böyle olduğunu şu hakikatten de anlayabiliriz: "Yalnız kıraatinde (Kur'an okunmasında) herbir harfinin on, yüz, bin ve binler ve eyyam-ı mübarekede otuz bine kadar sevab-ı uhrevî ve meyve-i Cennet verir. (İşaratü'l-İ'caz, s. 11.) "Kâinat kitab-ı kebîrinin bir nevi kıraati olan Kur'ân" (Asay-ı Musa, s. 60.) "kâinatın haritası olan Kur'ân-ı Hakîmin" (Barla Lahikası, s. 69.) Şimdi bunu şu cümlelerle te'lif edip Allah ile ticarette ne kadar maddi kâr ve kazanç elde edebileceğimizi tahayyül etmeye çalışalım: "Gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'ân-ı ekber-i âlem" (Asa-yı Musa, s. 25.) ve "Bu kâinat, o kadar mânidar ve muntazamdır