Bediüzzaman, "vekilleri" aradan çıkarmış

Bir sohbette latifeyle "Müritlerim!" tabiriyle bir lâf-ı gaf yaptık! Şakası bile zihinleri bulandırır. Risale-i Nur'da "şeyh-mürit, mürşit,-karar verici, yetki sahibi anlamında-varis, vekil" asla yok!Bediüzzaman, "Ey ahiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'âniyede arkadaşlarım!" (Lem'alar, s. 163.), "Aziz, sıddık, fedakar kardeşlerim!" diye hitap eder; imzasını da "Kardeşiniz Said Nursi" şeklinde atar. Kendisini için, "Ben de Risâle-i Nur'un talebesiyim. Bir risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım." (Tarihçe-i Hayat, s. 605.) der ve bunu sözde bırakmaz: "Mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır." (Lem'alar, s. 166.) "Eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz." (Lem'alar, s. 170.) "Said yoktur, Said'in kudret ve ehliyeti de yoktur, konuşan yalnız hakikattır." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 10.) "Ben bir çekirdektim, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur'ân-ı Hakîmin mânâsı ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur'a aittir." (Emirdağ Lahikası, s. 377, 361.) der şahıs, ider yerine, "cemaat, meşveret ve şahs-ı maneviyi" koyar: "Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil." (Mektubat, s. 425.) "Fihristeyi, taksimü'l-â'mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı manevisine