Sessiz sabotaj...
İktidar belli ki geceleri meydanlardan caddelere taşan on binlerin, yüz binlerin anaforuna kapıldı.
Ne yapacağını şaşırıp seferberlik ilan etti ve tuttuğunu içeri tıkmaya yöneldi.
Kabotaj Bayramı'nı da sessiz sedasız atlatmış oldu.
Seneye 100. yılını kutlayacağız.
1926 yılı 1 Temmuz'unda Atatürk'ün buyruğu ile çıkarılan yasa denizcilikteki egemenliğimizi dünyaya ilan ettiğimiz ulusal bayramımız.
Kabotaj gündelik dilimizde kullandığımız bir sözcük değil.
Sabotaj daha tanıdık. İktidar suyuna tirit birkaç yazılı demeçle bu ulusal bayramı da sabotaja maruz bırakıyor.
Oysa 1 Temmuz Kabotaj Bayramı, denizlere, kıyılara, limanlara sahip çıkmanın; yabancı tekellerden kurtulmanın ve ekonomik bağımsızlığın bir simgesiydi. Tıpkı 23 Nisan, 30 Ağustos gibi, bağımsızlığın önemli bir yönünü temsil ediyordu. Lozan'ın hukuki zaferi, nasıl ki Montrö ile denizlerimize, Hatay'la sınırlarımıza sahip çıktıysak; Kabotaj hakkı ile de kıyılarımızı ve kendi limanlarımızı kucaklıyorduk. 1 Temmuz'ların üzeri usulca örtüldü. Ne resmi törenler kaldı ne halk kutlamaları. "Yazılı birkaç demece açık ama kamusal belleğe kapalı" bir gün haline getirildi. Oysa dünyada örneği çok azdır. Bir ülkenin kendi kıyılarını koruma ve kendi limanlarını ekonomik bağımsızlığın kalesi yapma iradesini bir yasa ve bayramla ilan etmesi, sadece Türkiye'ye özgü bir hamleydi.
Bugün ne ABD'nin "Maritime Day"i ne de Hindistan'ın "Denizcilik Günü", bu düzeyde bir egemenlik hatırlatması yapar.
Kabotaj Bayramı Yasası'nın kaldırılığını kimse söyleyemiyor. Ama kutlamamak, unutturmanın bir başka yöntemi... Devlet, hatırlamıyorsa halk nasıl hatırlasın
Ulusal her bayram sadece geçmişi değil, bugünü ve yarını da temsil eder. Kabotaj Bayramı artık kutlanmıyorsa, kutlanamıyorsa; bağımsızlık alanlarımızdan sessiz sedasız vazgeçiyoruz demektir.
1 Temmuz'un üzeri usulca örtülüyor artık ne resmi törenler kaldı ne halk kutlamaları. Seneye 100. yıldönümü... Sarayburnu'ndan denize bir çelenk bırakılarak ruhuna fatiha okunmaz inşallah!