Din hürriyeti ve kılpayı barış-3

Önceki günkü yazımızda Anayasa Mahkemesi'nin mecburi din dersi ile ilgili verdiği hürriyetçi karardan yola çıkarak ilk ve orta öğretimde verimli bir din eğitiminin nasıl olabileceğini ele aldık ve konuyu şeair kavramı yardımıyla değerlendirdik.Bugün de işin tepki ve samimiyetsizlik boyutuna bakacağız. Ancak "düz okullar"a geçmeden önce bir tür meslek lisesi ve meslek ortaokulu sayılabilecek olan imam hatip okullarındaki durumu hatırlayalım. İmam hatip okulları, tarihî kökeni ve şeklî pozisyonu itibariyle her ne demekse- "din görevlisi" yetiştirmek ya da ilahiyatçı adayı yetiştirmek için kurulmuş okullar gibi görünse de herkes kabul eder ki aslında "dindar insan" yetiştirmek içindir. Bu yönüyle imam hatipler çocuğunu üniversiteye göndermeyi isteyen (ya da istemeyen) dindar ailelerin "düz okulu"dur. Pek sık bulunmaz ama yaşı küçük de olsa "kendi tercihi" diyebileceğimiz bir tercih süreci ile bu okullara gidenlerin önemli kısmının okul sayesinde daha da dindarlaşması kıymetlidir ve beklenecek bir durumdur. Buna karşılık kendi tercihi değilken ailesinin tercihi ile bu okullara giden öğrencilerin dinî bilgileri okul sayesinde artmış olsa da dinî hassasiyetlerinin okul sayesinde arttığı bilgisi ispata muhtaç bir varsayımdır. Okulun bir tür mahalle baskısı anlamında yumuşak güç oluşturması ve çocuğugenci bir şekilde din lehine etkilemesi mümkündür. Ama aksi de mümkündür. Oran vermek için ise çıktılar üzerinde objektif biçimde araştırma yapmış olmak gerekir. (Oysa gerek mahalle baskısı ve kültürel ve siyasi saiklerin ve gerekse dinî bazı sebeplerin, araştırmalardan gerçek verilerin ortaya çıkmasını engelleyeceği açıktır). Benzer durum düz okullardaki din derslerinin etkisi açısından da geçerlidir. İlkokuldan sonraki eğitimde doğrudan din eğitimi adıyla veya din öğretimi kılıfı altında verilen din eğitiminin bilgi yüklemekte ve kısmen ezber yaptırmakta başarılı olabileceği açıktır. Ancak bunların ikisi de akleden kalbe değil ruhsuz akla hitap eden çıktılardır. Oysa din eğitiminin asıl hedefi akıl değildir. Asıl amaç kalbi dindarlaştırmaktır. Dindarlaşmanın birinci ölçüsü samimiyettir. Zira her din önce samimiyettir. Dindarlaştırmanın birinci etkeni de bilhassa hâl diliyle nasihattir. Zira her din önce nasihattir. Doğru usul ve üslupla kalpten kalbe kurulan ilginin beyinden beyne akan bilgiden