Bakan yiyen ve yenilen

Kemal Kılıçdaroğlu'nun "diğer bakanlara nazaran daha sağduyulu ve sakin bir profil çiziyordu" dediği Abdulhamit Gül istifa etti, gitti.Yerine, 15-20 Temmuz sürecinin de adalet bakanı olan selefi Bekir Bozdağ getirildi. Her halde üç-beş nöbeti başladı. Ya da serçeşahin ve iyi poliskötü polis değişimi! İstifa gerçekten "istifa" ise "Gül'ün tercihidir" der geçeriz. Yok eğer görevden almaya istifa süsü verildiyse -ki bizce öyle- o da kralın yönetim başarısıdır(!) Bozdağ'ın yeniden atanmasına gelince, o da Cumhurbaşkanının tercihidir. İsabeti ise hem siyaseten ve hem de adalet beklentisi açısından oldukça tartışmalıdır. Arka plan sebepler konusunu elbette konuşabiliriz. Ama şu tablo değişmez: Adalet "cemaat eşittir terör örgütü" gizli formülüyle yerlerde sürünüyor. Adliyeler "ben daha muktedirim" diyerek yarışa tutuşmuş olan siyasetçilerin nüfuz yarışı alanı haline getirilmiş. (Nüfuz'u s.d.k olarak da okuyabilirsiniz!) Bu vahim tablo bakandan ya da bakanlardan bağımsız bir konu. Bizce bilhassa tek adam rejimiyle ilgili. Dolayısıyla "o neden geldi, bu niye gitti" meselesi bizce önemli değil. Yine de iki boyut özellikle önemli. Birincisi, istifa gibi görünen bu görevden almanın, devleti hukuk devleti olmaktan tamamen çıkarıp güvenlik devletine (polis devletine) dönüştürme konusundaki derin devlet planlamalarının ve uygulamalarının bir sonucu ve başarısı olduğu açık. Amaç seçime toplumu daha da gerilmiş bir halde götürmek ve iktidardan muhalefete rey geçişini olabildiğince engellemek. İkincisi, istifa açıklamasının resmî ve gayri resmî boyutu üzerinden görünür hale gelen ve devlette yaşanan padişahlıklaştırma eğilimi. "Görevden affını talep eden ve af talebi kabul edilen" ne demektir Bir "adalet" bakanı bağlı olduğu cumhurbaşkanına yazacağı istifa dilekçesinde bu kelimeleri kullanmış