Medresetü'z-Zehrâ ve Horhor Merdesesi

Bediüzzaman'ın Hayatı'ndan Tesbitler (203)Bediüzzaman, Medresetü'z-Zehrâ'yı Erek Dağı yakınlarında yer alan Çoravanis Köyü civarında kurmayı planlamıştı. Ancak Bediüzzaman'ın bu tercihine Van Valisi razı olmamıştı. Bunun üzerine, Van'ın güneyinde yer alan Edremit sınırları dâhilinde yer alan ve Van Gölü kıyısında bulunan bir arazi tespit edildi. "Medresenin plân ve projesi, zemin ve zamanı hazırlanarak 1913'ün yaz aylarında bu temel atma işi gerçekleşmiştir tahmin edilmektedir."1 Ancak kışın gelmesiyle inşaata devam edilemedi. Mevsim muhalefeti üzerine yaşanan bu gelişmenin ardından, Vali Tahsin Bey'in gayretleriyle, Bediüzzaman'a bir medrese tahsis edildi. Bu medrese, Evkaf Bakanlığı'na bağlı olan ve Van Kalesi'nin dibinde yer alan Horhor Medresesi idi. Aynı zamanda, bu gelişmenin, aynı yılın kışında gerçekleştiği kuvvetle muhtemeldir. Kaynaklara göre Horhor Medresesi kısa sürede şöhret kazandı. Talebe sayısı iki yüze kadar çıktı.2 Medrese geniş ve ferah idi. Yanında bir havuzu ve ağaçtan bir minaresi vardı. Fıtrî sesleri çağrıştıran "Horhor" ismi, yanı başında kaynayan bir pınardan ilham alınarak konulmuştu. İşte Bediüzzaman bu medresede tamamen kendi belirlediği yöntemler çerçevesinde eğitim veriyordu. Bediüzzaman, Horhor Medresesi'nde yaşadığı ilk yaz mevsiminde, talebelerini Van'ın güney doğusunda yer alan Başit Dağı'na götürdü. Bir-iki aylık süre boyunca, o dağın fevkâlâde güzel olan yüksek zirvelerinde talebelerine eğitim vermeye devam etti.3 Harb-i Umûmî çıktı Medresetü'z-Zehrâ geri kaldı Yukarıda da zikredildiği gibi, Medresetü'z-Zehrâ'nın kuruluşuyla ilgili çalışmalar, bir temel atma merasimi yapılmasına, ziyafet verilmesine ve mühim şahsiyetler tarafından takdir dolu konuşmalar yapılmasına rağmen vaat edilen tahsisatın kesilmesi sebebiyle durur. Burada yapılan konuşmalardan birini, Bediüzzaman ile yakın dostluğu bulunan ve onu belli bir süre himayesi altına alan Tahir Paşa4 yapmıştır. Tahir Paşa'nın halefi olan Tahsin Paşa da, bu meseleye sahip çıkanlardan birisidir. Haziran ve Temmuz 1913'te, bu meseleyi ele almış; gerek Dâhiliye Nâzırlığı'na, gerekse Sadâret'e gönderdiği telgraflarla ödemelerin hızlandırılmasını rica etmiştir. Bu yazışmalarla ilgili olarak, yakın geçmişte, İstanbul Başvekâlet Arşivi'nde yirmi kadar belgenin gün ışığına çıkarıldığını hemen belirtelim.5 Şimdi, bu önemli noktayla ilgili bazı yazışmalar