Bediüzzaman talebeleriyle Harb-i Umûmî'ye katılıyor

Bediüzzaman'ın Hayatı'ndan Tesbitler (211)Bediüzzaman, Birinci Harb-i Umûmî'ye iştirâkini şöyle hülâsa eder: "Birinci Harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirâk ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'de esir düşdüm."1 Erzurum'a alay vaizi olarak tayin edilen Bediüzzaman, Horhor Medresesi'nde bulunan bütün talebeleriyle birlikte gitmişti. Cephede askerlerin mânevîyatını ve moralini güçlendirecek konuşmalar yapıyor, kahramanlık ve cesaret temsilleri anlatıyordu. Ermenilerin büyük bir kısmı bu dönemde Osmanlı tarafından Rus tarafına geçiyordu. 29 Ekim 1914'te Ruslar büyük bir taarruz düzenlediler. Büyük kayıplar verildi. Osmanlı Devleti bunun üzerine Kasım ayında cihad ilan etti. Cephede bulunan Bediüzzaman, her ne kadar sadece vaiz olarak vazifelendirilmiş olsa da, aynı zamanda talebeleriyle birlikte Ruslara karşı harb ediyordu. Adeta bir komutan edasındaydı. Harpte gösterdiği kahramanlıkları gören askerî erkân, kendisinden bir milis kuvveti meydana getirmesini istediler. Bunlardan bir tanesi de kendisini tanıyan Enver Paşa idi. Bediüzzaman, büyük çoğunluğu talebelerinden olmak üzere dört-beş bin kişilik bir alay teşekkül ettirdi. Sinan Omur'un Bediüzzaman ve talebeleriyle alâkalı hâtıraları "Birinci Cihan Harbi çıktığı zaman biz İstanbul'da Muallim Mektebinde talebe idik... O zamanlar 18 yaşındaydım. Bizi askere aldılar. Milis alayı kumandanı Bediüzzaman Hazretleri'ni ilk olarak 1915 senesi Ağustos'unda Süphan Dağı'nda gördüm. Beyaz bir atın üzerinde idi. Oradan oraya at koşturup askerlerin mânevîyatını yükseltiyordu. O zaman kendisi Milis Teşkilâtı Kumandanı idi. Başında sarık, omzunda apoletleri vardı. Devamlı at üzerinde gönüllülerin arasında dolaşıyor, onlara cesaret veriyordu. Milis Teşkilâtını, Enver Paşa Bediüzzaman'a teklif etmişti. Daha önceden de Bediüzzaman ile Enver Paşa'nın dostlukları vardı. Bediüzzaman, doğudaki milis teşkilâtını kurdu. Bu teşkilâtın mevcudu dört-beş bin kişi idi. Milis kuvvetleri, erzak ve silahlarını bizden almazlar, kendi kendilerini iâşe ve idare ederlerdi. Daima ordunun önünde gider, hep ön safta çarpışırlardı. Onlar