Haşmet Babaoğlu

Sabah

Cumartesi Notları: Kelimelerin haysiyetiyle oynamayın!

Bizim TV kanalları, sokakta yakaladıkları Ukraynalıları konuşturmayı seviyor. Ben de izliyorum: Gözü yaşlı genç bir kadın şöyle diyordu: "Az önce babam ve kardeşimle konuştum, silah dağıtılan yere gitmişler, silah alıp direnecekler." Bir başkası "Hiçbir yere gitmeyeceğiz, savaşacağız" diyor. Ben de o sırada yabancı ajansların üç gün önce yaptıkları

Nasıl anlatsam da anlasan, bilemiyorum ki...

Dün öğleden sonra bir arkadaşım aradı... Çalıştığı büyük şirketin güvenlikçileri ve yemekhane görevlileriyle ayaküstü sohbet ediyormuş... Laf arasında... "İnşallah savaşın ateşi hepimizi sarmaz" deyince, "Ah be abi!" diye karşılık vermişler; "Büyük savaş çoktan çıktı, olan yine garibana olacak!" "İşte o zaman dün yazdıklarını anladım" diye anlatıyo

Garp cephesinde yeni bir şey var mı

"Harp dediğin, halk şenliklerine benzemeli. Boğa güreşlerindeki gibi çalgılı, biletli olmalı. İki memleketin siyasetçileri ve generalleri üzerlerinde banyo donları, ellerinde sopalarıyla sahaya çıkıp birbirlerine saldırmalılar. Sağ kalan galip sayılmalı. Bu, hem daha basit, hem de daha iyi. Burada onların yerine biz dövüşüyoruz." Henüz Birinci Büyü

Biraz tarih...

Şunu aklımızın bir köşesine kaydetmeliyiz... Avrupa'daki savaşlar kazanılmaz; herkes kaybeder... Kazanan sadece "yeni düzen"dir, yani ortalıkta görünmüyormuş gibi yapan "üçüncü" taraf... Hatırlayın... Birinci büyük savaş başlayalı sadece iki ay olmuştu. Ve Alman Şansölyesi von Bethmann Hollweg kazanacaklarından emin halde şöyle beyanatlar veriyord

İstanbul'u istiyorlar

Kral Byzas yeni bir şehir kurmak ister... Hani bugün de pek meşhur olan "Gnothi seautonKendini bil" sözünün tapınak duvarlarına kazındığı Delfi şehrine gidip kahinlere sorar... Cevap açıktır: "Körler Şehri'nin tam karşısına..." Nerden çıktı şimdi bu mitolojik anlatı Şöyle anlatayım... Geçtim, kendi geleneğimizi, inançlarımızı, söylencelerimizi...

İşte öyle bir hastalık!

Salonun ışıkları söndü. Film başladı. Serin fakat pırıl pırıl güneşli bir gün... Ufka kadar uzanan masmavi deniz. Kırlar. Ak pak bir yeldeğirmeni. Ağaçlar. Bisiklet yolu... Biz seyirciler çıtımızı çıkarmadan izliyoruz. Sadece rüzgâr ve kuşların sesi var. Bir de içimizdeki ferahlık. Henüz olaylar başlamadı, filmin karakterlerini tanıyamadık. Ama böy

CUMARTESİ NOTLARI: Akademisyenler ve esnaf

Yahu dolandırılan ilk profesör değil ki Prof. Dr. Nilüfer Narlı! Konuyu sadece onun üzerinden tartışmanın âlemi yok! "Bakınız, dolandırıcılar sosyolojiyi bu işin profesöründen daha iyi biliyor" demek de iyi espri ama tababet, mühendislik ve fizik alanlarından akademisyenler için ne söyleyeceğiz Sanırım, işin püf noktası akademisyenlerin hiyerarşik

Anket

Anketler, anketler, anketler... Medya yeniden anketler üzerinden laf köpürtmeye başladı. Tamam! Siyasi partilerin anketleri ciddiye almasını anlarım. Masaya koyup üzerine politika üretecek bir veri tabanı gerek. Malum, toplantılarda herkes bildiğini anlatsa yeterdi ama herkes inandığını anlatıyor. Ve Frenklerin "wishful-thinking" dedikleri türde di

Bir çare bulmak gerek!

Gülünecek şey olsa gülerdim, lakin konu şu... En ciddi kurumlar bile global nükleer silah stokunun miktarını tam olarak bilemiyormuş. Ortalama rakam 14-15 binmiş... ABD'ye göre bu silahların yüzde 90'ı Rusya'ya aitmiş. Fakat ne önemi var! Bir nükleer savaş çıktığında oluşacak zincirleme reaksiyon toptan kıyamet demek. Yani nükleer rekabet ve nüklee

Masadaki elçileri görebildiniz mi

Masaya bakınca... Gözlerim İngiltere Büyükelçisi'ni aradı... ABD Elçisi'nin hayaleti de seçilebiliyor, net! Ne de olsa "Biden'ın dostlar sofrası" hani... Görmesini bilen gözler, Kılıçdaroğlu, Babacan ve Davutoğlu'nun neşesinin ardındaki AB elçilerini fark edebilir. Ama onca kar kışta Rumelikavağı'ndaki balıkçıya gidip İmamoğlu'yla görüşen İngiltere