Eren Aysan

Cumhuriyet

Bu yük nasıl taşınsın,

"Attilâ İlhan'ın çok sevdiğim bir şiiri vardır. Adı: "Yorgunlar Sendikası". "Bir sendika çıkardım yorgunluğumuzdan adı üstünde yorgunlar sendikası seni üye yazdım henüz tanımadan nasıl olsa şarkın hepimizin şarkısı sesin nasıl olsa benimki kadar kısık" dizelerini zaman zaman kendime fısıldanır, dururum. Bu ülkede direncin karşısına atalet dikilir,

Yılmaz Gruda'nın ardından...

Doğa karşısında direnmek mümkün değil. Ölüme karşı koymak imkânsız. Şükran Kurdakul bir şiirinde diyor ya: "Uçun kelebekler uçun uzaklara bendeki ömrünüz bir dakika..." Evreni düşününce ömrümüz zihnimizde iyice kısalıyor. O yüzden üç beş yıl daha fazla yaşamış olmak dünya saatine göre büyük bir kazanç değil. Belki de bir başka canlı için yaşamımız

Kemal Türkler öldürülmeseydi...

Bundan tam 43 yıl önce... Yine bir 22 Temmuz... İstanbul'da sıcak bastırmış. Siyasal atmosfer de kaynama noktasında... İki gün önce dönemin başbakanı Nihat Erim öldürülmüş. Cenaze töreni nedeniyle İstanbul trafiğinin yoğun olacağını söylüyor radyo. Katılımın çok olacağı konuşuluyor. Mütevazı bir kahvaltı masası. Sabahat Hanım, kocasının "Hiç değils

Ulus Baker ve 'vahim' gelecek

Attila İlhan, "Sokağa Çıkma Yasağı" şiirinde yazar: "Sokaklar vahim bir tenhalığa çıkıyor!" Kamusal alanın en baskın yeri sokaklardır kuşkusuz. Her sınıftan insanın gelip geçtiği yer, dolayısıyla kent, yönetimi ele geçirenler yüzünden ıssızlığa gömülmüştür. "Vahim" sözcüğü durumun en ağırını, hatta ötesi olmayan o karanlığın kendisini anlatır. Soka

Hayatlarımız 'Bir Roman Kadar Uzun'

Her yıl Sivas katliamının yıldönümünde, babacığım şair Dr. Behçet Aysan başta olmak üzere tüm yitirdiklerimizi anmak için yüreğimde uzun bir yola çıkarım. Bu ülkede bir daha tekrarını istemediğimiz aydın cinayetleri özelinde yaşananları yeniden hatırlatma mecburiyetinde görürüm kendimi. Tek amacım başka ailelerin ocaklarına benzer ateşin düşmemesid

Sivas Katliamı: 30 yıla 30 madde ve bir soru

29 Haziran, annemin doğum günüydü. Akşam yanımızda babamın çok yakın arkadaşı ve şair dostu Adnan Azar da vardı. Birlikte son gecemizdi. Ertesi gün babam Sivas'a gitti. 2 Temmuz günü öğlen babam Sivas'tan aradı. "Muhtemelen akşam gelirim," dedi. Kapattım telefonu. Akşam televizyonda "Sivas'ta Olaylar" başlığını gördüm. Sonra sanatçıların kaldığı ot

Bir denizaltının öyküsü ve utanç

Dünya uzayda salınan küçük bir gezegen... Bizim içinse hâlâ keşfedilememiş yanlarıyla gizemini koruyan uçsuz bucaksız bir yaşam alanı. Daha dün Tibet'te, dünyanın en derin kanyonunda devasa büyüklükte bir ağaç bulundu. Büyük keşif hemen basına şöyle yansıdı: "Ağacın boyu özgürlük heykelinden daha uzun." Yeni düzende keşif yapmanın kuralları var. Ön

Bir Cumhuriyet kadını: Suna Kan

Siyah beyaz bir fotoğrafta, kısa saçlı bir kadın kemanına büyük bir aşkla sarılıyor. Çaldığı eserin hüznü gözlerinden okunuyor. Belki eserin sahibi Çaykovski, belki Vivaldi. Hiçbiri önemli değil. Bir Cumhuriyet kadınının çoksesli müziğimizde devleşme hikâyesidir bu. Alacalı tarihimizin uygarlıkla bütünleştiği zamanların sembolüdür: Suna Kan. Genç k

Şiiri yasaklamak

Geçtiğimiz günlerde şiirimizin yüz akı Ataol Behramoğlu, sosyal medyada Bitlis Eğitim ve Tanıtma Derneği (BETAV) tarafından düzenlenen kitap fuarındaki söyleşisinin iptal edildiğini yazdı. Aynı kaderi gazeteci Metin Uca da paylaştı. Yasakçı anlayışa karşı Şükrü Erbaş tepki gösterdi ve etkinliğe katılmayacağını duyurdu. Böylece bir şair okur buluşma

İçimize sinmiş keder

Ne çok severim Nâzım'ın "Severmişim Meğer" şiirini. Prag-Berlin treninde yaşamla hesaplaşmaya girerken parça parça hayatından anlar akar dizelerine. Zaten Pavese de demez mi "Geçmişi değil anları anımsarız" diye. Nâzım'da değişen an duygusunu ölüm, aşk, memleket özlemi, yaşadıkları geliştirir. Bir süre sonra tarih bir sürekliliğe dönüşür. Bu akış i