Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Kalp kırana feyiz gelmez evlat!"

Abdülazîz Dehlevî hazretleri şu menkîbeyi anlatır: Bir genç medreseye gider. Gece gündüz çalışır. Ama hiç ilerleyemez. Hocası sorar bu gence: "Evlât, çok çalışıyorsun ama ilerleyemiyorsun değil mi" "Evet hocam." "Sebebini biliyor musun" "Hayır efendim, bilmiyorum." "Dinle öyleyse. Sen buraya gelirken yolda bir kişiyle münâkaşa edip kalbini incittin

Takvâ sâhibi kullar öfkelenmez!

Abdülazîz Dehlevî hazretleri, bir gün sevdiklerine; "Öfke, aklı örter" buyurur. Ve şu menkıbeyi anlatır: Hükümdar Me'mun, eve gelir. Ve emreder hizmetçiye: "Bana yemek getir!" Hizmetçi çorbayı getirirken düşer. Ve çorba Sultanın üzerine dökülür. Hükümdar fenâ hiddetlenir! Hizmetçiye bağırır, çağırır! Hattâ dövmek için fırlar ayağa! Ancak hizmetçi a

İslâmiyet 'namaz' demektir...

Şücâeddîn Karamânî hazretleri, hâl ehli bi zâttır. Bir gün talebesine; "Bir kul ki, günah işlediğinde yüreği sızlamıyorsa, ölüm ve hesap aklına gelmiyorsa, hele kul hakkından korkmuyorsa, o kişi allâme de olsa azaptan kurtulamaz!" buyurur. Bir gece çok ibâdet yapar. Sabaha yakın uyuyakalır. Uyandığında güneş doğmuştur. Ve namazı kazâya kalmıştır. B

"Elimden tutan sendin!.."

Evliyâdan Şücâeddîn Karamânî hazretlerinin kabri, Edirne'nin Debbağlar mahallesindedir. Mübârek bir zâttır. Kerâmetleri anlatılır. İkinci Murad Hân zamanında yaşamış bu güzel yörede. Hâl sâhibi bir kişiymiş. Ve gizlermiş kendisini. Ancak bir gün, garip bir hâdise olur ve açığa çıkarır onu. Şöyle ki: Sultan İkinci Murad Hân bir gün abdest tâzeleyece

"Evin her tarafı dökülüyor efendi!"

Edirne Evliyâsından Velî Dede, herkese karşı çok cömertti. Geleni gideni çoktu. Hânesi de genişti. Ama biraz eskiydi. Hanımı, bir gün buna; "Efendi, gelenimiz gidenimiz çok. Şu harap evimizi bir tâmir ettirsek, bak her tarafı dökülüyor" dedi. Mübârek ona bakıp; "Neresi dökülüyor hanım, haydi göster!" dedi. Kadıncağız; "İşte bak!" diyecek oldu. Ama

"Evlât, bir ihtiyacın mı var"

Edirne Evliyâsından Velî Dede'nin birçok kerâmetleri vardır. Biri şöyle: Bir gece evine (hırsız) girer. Ancak, adam ne bilsin bu evin, bir evliyâ zâta âit olduğunu. Bir şeyler almak ister. Ama hiçbir şey alamaz. Daha doğrusu eşyalar gelmez. En son, bu mübârek zâtın (cübbesi) ilişir gözüne. Kuvvetle çeker. Onu da alamaz. Sanki bütün eşyalar, oldukla

Efendimiz çok üzüldüler!

Araplar arasında bâzı kimseler Peygamberlik dâvâsına kalktı. Biri de Esved-i Ansî idi. Peygamber Efendimiz bunu işitince çok üzüldüler! Hazret-i Feyruz (radıyallahü anh) Yemen'de idi. Bu haberi duydu. Yanına iki arkadaş aldı. Onlarla konuşup anlaştı. Ve birlikte çıkıp Esved'in yattığı evin yakınına geldiler. Duvarını deldiler. Hazret-i Feyruz delik

"Allah ve Resûlü bize kâfidir"

Feyrûz bin Deylemî (radıyallahü anh), Resûlullah'ın Peygamberliğini haber alınca Medîne'ye geldi. Ve İslâmı kabul etti. Peygamber Efendimize; "Yâ Resûlallah! Biz uzaklardan gelip Müslüman olduk. Bize kim yardım eder" diye sordu. Resûl aleyhisselâm: "Allah ve Resûlü" buyurdu. Hazret-i Feyrûz da: "Allah ve Resûlü bize kâfîdir" dedi ve ardından sordu:

"Kendin aç iken beni doyururdun!"

Zaman akıp gitmiş, Fâtıma binti Esed'in (radıyallahü anhâ) ömrü sona ermişti. Nihâyet vefat etti. Efendimiz, gömleğini çıkarıp Fâtıma binti Esed'e kefen yaptı. Cenaze hizmetini gördü. Namazını kıldırdı. Sonra Eshâba dönüp; "Allahü teâlânın emriyle, yetmiş bin melek onun cenaze namazına katıldı" buyurdular. Cenazesi kılınmıştı. Artık defnedilecekti.

"Ben insanlara gönderilen son Peygamberim"

Vaktâ ki İslâmiyet geldi. Allahü teâlâ, meâlen; "Ey Resûlüm! Sen, en yakın akrabânı Allahın dînine dâvet edip âhiret azâbıyla korkut" buyurdu. Efendimiz bu emri aldı. Akrabâlarını toplayıp; "Ey Abdülmuttalip oğulları! Ben sizi, O'ndan başka İlâh olmayan, bir olan, eşi ortağı bulunmayan Allahü teâlâya îmân etmeye dâvet ediyorum. Ben O'nun, bütün ins