Abdüllatif Uyan

Türkiye

Allah, kendine sığınanı korur

Hazret-i Mevlânâ zamanında, Moğol Valisi zalim Noyan Han Konya'yı muhasara eder, kuşatır. Müslüman halk sıkıntıya düşer. Hazret-i Mevlânâ'ya giderler. Ve duasını isterler. Büyük Velî; "Korkmayın, Allah, kendine sığınanları korur" buyurur. Ve çıkar evden. Gelir şehir meydanına. İnanılmaz derecede heybetli ve vakurdur. Meydanda namaza durur. Askerler

O gelmesin, ben giderim

Bedreddîn-i Tirmizî adında biri simya ilmiyle yani altın yapmakla uğraşmaktadır. Bir ara Mevlânâ hazretlerinin bu işte mahir olduğunu işitir. Sevinir ve merak eder. Oğlu Sultan Veled'e gider. "Ben simyagerim, babanızı görmek istiyorum" der. Sultan Veled "Pekâlâ" der. O akşam babasına arz eder. Mevlânâ buyurur ki: "O gelmesin, ben giderim." Ertesi g

Onları şu çamurun içine at!

Bir gün Selçuklu Pâdişahı Rükneddîn, biriyle bir kese altın gönderdi Hazret-i Mevlânâ'ya. Hazreti Mevlânâ kabul etmedi. Ve o kimseye buyurdu ki: "Onları şu çamurun içine at!" Adamcağız da onları aldı. Ve çamurların içine attı. Duyanlar oraya koştular. Bir altın için çamurlara battılar. Berbat oldu elbiseleri. Mevlânâ talebelerine sordu: "Şunları gö

Etin en lezzetli yeri neresidir

Mevlânâ zamanında, bir kimse bilmez bu zatın büyüklüğünü. Aleyhinde konuşur. Dedikodusunu yapar. Kendisini ikaz ederler. "O zat, bir Veli'dir" derler. Ama aldırmaz. Konuşmaya devam eder. Gece rüyada Efendimizi görür. Üstelik Mevlânâ dergâhında. Hatta onun minderinde oturmuş. Eshabıyla sohbet buyurmaktadır. Az sonra bir sofra gelir ortaya. Sofrada e

Rabb'in kim, dinin nedir

Hazret-i Mevlânâ'yı çok seven bir mümin ölmek üzeredir. Evladını çağırıp; "Oğlum, ben ölürsem Hazret-i Mevlânâ, kabrimde dursun. Affım için Allah'a niyazda bulunsun" diye vasiyet eder. Sonra vefat eder. Hazret-i Mevlânâ'ya giderler. Bu vasiyeti ona bildirirler. "Memnuniyetle" buyurur. Ve gidip kabir başında durur. O zatın affı için yalvarır. Ölen k

Bizim Saka'yı istediler

Mevlânâ hazretlerine, bir gün üç kişi gelir. Üçü de nurani kimselerdir. Hazret-i Mevlânâ'nın karşısında edeple otururlar. Alçak sesle bir şey sorarlar. Hazret-i Mevlânâ dinler. "Uygundur" buyurur. Onlar, bu cevabı alırlar. Veda edip ayrılırlar. Oğlu Sultan Veled, sorar: "O gidenler kimlerdi baba" Buyurur ki: "Onlar (ricâl-i gayb) dendi evlâdım. Hal

Hazret-i Mevlânâ'nın selâmı var

Hazret-i Mevlânâ'yı çok seven bir tüccar vardır. Bir gün İstanbul'a gitmeye niyet eder. Hazret-i Mevlânâ'ya sorar ki: "Bana bir emriniz var mı efendim" Buyurur ki: "Falan camiye git! Orada genç bir âbid olacak. Ona bizden selam söyle." Tüccar "Baş üstüne" der. Ve yola çıkar. İşlerini bitirip o camiye varır. İçeride genç bir (âbid) görür. Yanına yak

Sahrâda yapayalnız kalan genç!

Bir gün Hazret-i Mevlânâ'yı hanımı evde göremez. O anda kapı vurulur. Gelen, Hazret-i Mevlânâ'dır. Hanımı, ayakkabılarını çevirirken kenarlarında Mekke'nin kumlarını görüp suâl eder: "Efendi nereden geliyorsun" "Mekke'ye gitmiştim, bir dostumu ziyâret ettim. Oradan gelmiştir o kumlar da." Hanımı düşünür ki: "Bu kısacık zamanda Hicaz'a nasıl gidilip

"Bu hayvan yedi gündür aç!"

Mevlânâ hazretleri, her velî gibi merhamet sâhibidir. Hattâ hayvanlara bile. Bir gün eline bir (ekmek) alır. Yakındaki bir vîraneliğe varır. Sevdiklerinden biri de onu görür. Ve ardından onu tâkip eder. Bakar ki, o ekmeği, bir anne köpeğe lokma lokma yediriyor. Varıp, hikmetini sorar. Hazret-i Mevlânâ cevâben; "Ey filân! Yedi gündür bu hayvan aç. Y

"Başkasının yerinde gözüm yok Hocam!.."

Hazret-i Mevlânâ, bir gün çok sevdiği talebesi Hüsâmeddîn Çelebi'nin bağına gider. Oturup sohbet ederler. Bağın yakınında bir dergâh vardır. Mübârek, o dergâha bakar. Ve Hüsameddîn'e sorar: "Şu dergâhı görüyor musun" O cevap verir: "Görüyorum hocam." "O dergâh senin olsa diyorum." Hüsameddîn şaşırır! "Estağfirullah hocam. Başkasının yerinde gözüm y