İnsan hakları mı

Bugün 10 Aralık. Dünya İnsan Hakları Günü.

II. Dünya Savaşı sonrasında bireylere tanınan hak ve özgürlükleri güvenceye almak için hazırlanan "İnsan Hakları Evrensel Bildirisi" Birleşmiş Milletler'in Paris'teki genel kurulunda 10 Aralık 1948'de kabul edildi. Türkiye 27 Mayıs 1949'da imzaladı.

O gün bugün her yerde kutlanıyor. Bizde bile görün bakın ne nutuklar atılacak. İnsan haklarını, insan yaşamını, insanlık onurunu çiğneyen kodamanlar bile ne demeçler verecek ve yine aklımızla alay edecek.

ADALET- BARIŞ- DEMOKRASİ

Oysa günümüzün iletişim çağında herkes her şeyi biliyor. Yayımlanan tüm raporlarda Türkiye demokrasiden otokrasiye geçmiş bir ülke olarak tanımlanıyor.

Uluslararası Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 140 ülke içinde 116. sıradayız.

İnsan haklarının konusunda araştırma yapan "Freedom House" kuruluşuna göre "Yeryüzünde hapsedilen gazetecilerin üçte biri Türkiye'de".

Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun raporunda basın özgürlüğünde 180 ülke içinde 165. sıradayız.

2023'te (1 Ocak-30 Kasım) 399 kadın, erkekler tarafından öldürüldü.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın raporlarına bakın. Örgütlenmeye, toplanmaya, barışçıl eyleme karşı şiddet, seçilmişlerin yerine kayyum atama, adaletsizlik, ekonomik kriz, derin yoksullaşma... En önemlisi silahlı çatışma ve savaş harcamalarının ekonomik krizi büyütmesi, toplum hakları, kadın hakları, çocuk hakları, emekçi hakları, göçmen ve mülteci haklarının çiğnenmesi... Gözaltına alınma, tutuklanma, hapishanede, karakolda işkence ve ölüm konularında öyle sayılar, istatistikler göreceksiniz ki inanamayacaksınız!

Hayır bütün bunlara ilişkin sayılara boğmayacağım sizi. Sadece, bütün bunların adaleti, barışı ve demokrasiyi sıfırladığını söyleyeceğim. Ve bir kitap önereceğim:

SEDEF KABAŞ: CESUR YÜREK

Şu son günlerde Sedef Kabaş'ın "Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur" adlı 400 sayfalık kitabını okudum.

Bir atasözümüzü kullandı diye atıldığı hücreden başlıyor, ileri geri sıçrayışlarla, yaşam serüveninin labirentlerine dalıyor. Çocukluğu, gençliğini, memleketi İzmir'i, "başarılı güçlü, kendinden emin, muhteşem kadın" imgesinin ardındaki, serçe yüreği, yaşadığı acıları da anlatıyor. Küçük yaşta vermek zorunda kaldığı yaşam mücadelesini, hocalarını, hapishaneyi, hakkındaki asılsız iddiaları, sosyal medya linçlerini, sakin sakin, müthiş bir duyarlıkla gülümsemeyi hiç unutmadan anlatıyor.

Hapishanenin içindeki ve dışındaki dayanışmayı, şikâyet yerine zorluklardan güçlenerek çıkmayı, gazetecilik ve hak hukuk uygulamalarını dillendirişi çok etkileyici.