Kafkasya dağlarında çiçekler açar

Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarının kurtarılmasının bölge dengelerinde oluşturduğu sarsıntılar bir türlü dinmek bilmiyor. Dağlık Karabağ'da bulunan güçlerini çekmemekte direnen, Azerbaycan'ın egemenlik alanındaki topraklarını tanımayan hastalıklı bir zihin hâkim Ermenistan'da. Bu hastalıklı hâlin ana müsebbibi tereddütsüz Ermeni diasporası. Şimdi de ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Erivan'ı ziyaret edeceği duyuruldu. Anlaşılan Tayvan üzerinden Çin'i çevreleme siyaseti ortaya koymak istediğinde ABD aklı tarafından Tayvan'a gönderilen Pelosi, şimdi de aynı akıl tarafından Kafkaslarda kullanılmak isteniyor. Malum ABD siyasetinde lobilerin ve Ermeni diasporasının hatırı sayılır rolü var ve Nancy Pelosi gibi isimler Ermeni diasporasının yoğun desteğine mazhar olmuş siyasetçiler. Bu açıdan baktığımızda Pelosi'nin ziyaretinde diasporanın ortaya koyduğu tepkilerin büyük payı var. Tabir yerindeyse ABD iç siyasetinde birikmiş gazı alma ziyareti de diyebiliriz lakin konuyu sadece bu zaviyeden izah yeterli olmaz. Buraya geri döneceğiz ama dönelim Şangay İşbirliği Örgütünün toplantısına Şangay İşbirliği Örgütünün Özbekistan'da yapılan toplantısında Zengezur Koridoru'nun önemi bir kez daha ortaya çıktı. Her ne kadar İran bu koridorun açılmaması için her türden girişimde bulunuyorsa da Çin açısından son derece kritik olan bu konu takdir edersiniz ki ABD'nin dikkatinden kaçmamıştır. Azerbaycan ordusunun şehitler vermesine sebep olan son saldırıları ve Pelosi'nin ziyaretini tam da bu noktadan okumanın bizi doğru noktaya taşıyacağını düşünüyorum. Şuşa Beyannamesi ve güçlü Azerbaycan Daha önce bu köşede yazdığım 'Brüksel'de meleklerin cinsiyeti tartışılırken Şuşa Beyannamesi'() isimli bir yazıda Şuşa Beyannamesi'nin önemine temas etmiştim. NATO'daki toplantılarda müşterek bir terör tanımı dahi yapılamazken, Türkiye'nin Azerbaycan ile imzaladığı Şuşa Beyannamesi Kafkasyada yüzyıl sonra başka bir dengeye işaret ediyor. Türkiye bu beyannamenin ruhuna da uygun bir şekilde son saldırılardan sonra Azerbaycan Devleti'nin yanında olduğunu tüm açıklığı ile dünyaya bir kez daha duyurdu. 'Geçmiş, geleceğe suyun suya benzediğinden daha fazla benzer' diyen İbn Haldun nasıl eskimeyen bir hakikati ortaya koymuş. 104 sene evvel mart ayında Bakü'de Kafkasların Lenin'i diye nitelendirilen Stephan Şaumyan, Musavat Partisi lideri ve müstakil Azerbaycan'ın ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade ile girdiği mücadelede on binlerce Azerbaycan Türk'ünü gözünü dahi kırpmadan katletti. O tarihlerde Bakü Sovyet işgalinde olduğu için müstakil Azerbaycan'ın başkenti Bakü değil Gence idi. Stephan Şaumyan yönetimindeki güçler, başkent Gence'yi tehdit edince, 8.000 Anadolu evladı ile Kafkas İslam Orduları ve komutanı Nuri Paşa devreye girdi ve Stephan Şaumyan'ı mağlup ederek muzaffer ordusu ile 15 Eylül 1918 tarihinde Bakü'yü istiklaline kavuşturdu. O tarihlerde Bakü petrollerinin Türklerin eline geçmesini ne Ruslar ne de İngilizler istemekteydi. O yüzden mücadele Şaumyan ile sınırlı değildi bu ülkeler ile de mücadele veriliyordu. Maalesef Kafkas İslam Ordularının Bakü'deki varlığı Osmanlının Mondros Mütarekesi'ni imzaladığı 30 Ekim 1918 tarihine kadar sürebildi ve Kasım 1918'de Nuri Paşa kuvvetleri Bakü'yü boşalttı. Şaumyan ise kaçtığı Türkmenistan'da İngilizler tarafından kurşuna dizildi lakin daha sonra Sovyet yönetimi onun mezarını âdeta vampire sarımsak gösterircesine Bakü'ye taşıdı ve Bakü'ye heykellerini dikti. Hatta Dağlık Karabağ'ın başkenti Hankendi'nin Ermenilerce 'Stepanakert' diye isimlendirilmesinin