Ulucami'de bir ikindi vakti...

Ulucami'nin yanındaki medreseye girdiğiniz anda duvarların kokusu sarar içinizi. O sarı ve birbirine yaslanmış yorgun taşlar geçen zamandan mı yoksa geçmişten günümüze bağrında yetişen ermiş ulemanın himmetinden mi insana çok sıcak gelir Âdeta konuşur sizinle. Gülümser. Sizden önce nasibini almış güller ve bülbüller çoktan birbirlerine âşık olmuşlardır bile. Ahşap koyu kahverengi pencereler tevazu ile bakar size. Sarı Çukurova'nın bağrından su taşır ortadaki çeşme. Abdestinizde iki mavi güvercin eşlik eder. Beyaz sabun kokar bedeniniz. Hava ne kadar sıcak olsa da medrese bahçesine girer girmez tatlı bir ürperti hissedersiniz. Ilık bir esinti alnınıza çarpar usulca. Burnunuza mis gibi bal kokusu gelir. Arka sokaktaki tezgâha dizilen peteklerden buram buram polen kokusu yayılır. Bahçeye girer girmez kırmızı kiremitli çatılar çarpar gözünüze. Çukurova alışık değildir çatılı kiremitli damlara. Şehrin içinde gelincik tarlası gibi durur. Beyaz taş duvarların üzerindeki kırmızı oya işlemesidirler âdeta. Bu küçük kubbeciklerin altında bahçeyi köşeden boydan boya saran dış namazgâh bölümü bulunur. Kahverengi eski ahşap doğramalar omuz vermiştir tavana. Avlunun renkli taşları gözünüze çarpar. Selçuk, Memluk ve Osmanlı Mimarisinin ortak özelliklerini taşır. Sekiz köşeli Memluk tarzı minaresi üstü kapalı bir şerefeye sahiptir. Üç giriş kapısından girersiniz içeriye. Adımınızı atar atmaz ecdat nefesi çarpar alnınıza. Koyu kahverengi ahşap direkler yol verir aradan. Mavinin çiniye bu kadar yakıştığını başka hiçbir yerde göremezsiniz. Üzerindeki kırmızı desenler kan kırmızı, can kırmızıdır. İç duvarları boydan boya sarmalar kucaklar sizi Çinilerin maviliğinde engin denizlere uzanırsınız. Ellerinizi uzatsanız çiçek bahçesine dokunacak olursunuz. Taş sütunlar, tahta oymalar büyüler âdeta. Hemen ilerisinde Ramazanoğlu Konağı görünür. 600 yıllık tarihi ile Adana'nın en eski evidir. Parlak güneş gibi ışıldamaktadır. Ezan çınlatır kulakları bir ikindi vakti. Vakit namaz vaktidir. Ulucami'de zaman durur artık. Bir siz varsınızdır şimdi bir de siz... Murat Kıraç ŞİİR NİSYAN Nan! Kör müsün be Adam! Cennetten ayrıldı Âdem! Sendeki bu ne kibir Sanki burnun Kafdağı, Ardınca koşuyorsun. Bilmez misin Her canlı gibi sen de Bir nefes taşıyorsun İbret al! Her canlıdan. Her nefis bir gün Son nefesin alacak Her nefis mutlaka,