Eski İstanbul tüccarları

Abdülaziz Beyin 'Osmanlı Âdet Merasim ve Tabirleri' isimli bir eseri var. Tarih Vakfı Yurt Yayınları arasında yayınlanan eserde erkek çocukların bir tüccar veya sanatkâr yanına verilerek bir mesleğe başlatılması öyle anlatılıyor ki konuya da üsluba da hayran kalıyor insan: Her yerde olduğu gibi İstanbul'da da tüccar sınıfı ile sanat erbabı ayrı ayrıydı. Ticaretle uğraşanlar da kendi aralarında sınıflara ayrılırdı. En muteberleri Hayriye tüccarı, Kapanaltı tüccarı, Asmaaltı tüccarı, Kantariye tüccarı Mısır Çarşısı tüccarı namlarıyla anılırlardı. Pek zenginlerine "kalantor tüccar" denirdi. Bunların pek çok emlaki ve akarı bulunur ve piyasada imzasına itibar edilirdi. Aralarında konağı, yalısı ve hadem ü haşemi (korumaları) olanlar da ender değildi. Böyle büyük tüccarlar gerektiğinde devlete lazım olan her nevi erzakı tedarik edip sürekli ikmalini yapardı. Aralarında acınacak durumda olanlara erzak, para yardımında bulunan insaniyet sahibi çok kimseler vardı. Bu sınıf tüccarların evlatları arasında, pederinin yerini tutan, ticarethaneyi dağıtmayanlar ekseriyetteydi. Hayriye tüccarlarının işi çoğu zaman hükûmetle olduğundan istidadı bulunan çocuklanın, devlet hizmetini anlamaları, tanımaları için ahbap ya da tanıdık vükela veya memurlardan birinin aracılığıyla kalemlerden birine yerleştirirlerdi. Aralarında daha doğrusu "oğlum paşa olsun" hevesine kapılanlar da vardı. Bunlardan hakikaten vükela (vekiller) olanları da görülmekle beraber ekserisi ilerleme imkânını bulamaz, memur olmak için işini de terk etmiş olduğundan sonu çıkmaz bir yola girerdi. Her sanat erbabı, sanatlarının ulularından birine bağlanırdı. Bu zatı sanatlarının pîr'i addeder, mesleklerine bir ulviyet, bir ruhaniyet verirlerdi. Mesela berberler Eshab-ı kiramdan "Selman-ı Farisi Hazretleri"ni, arttarlar "Feridüddin", şekerciler "ibn-i Mes'ud", kahveciler "Şeyh Şâzeli", helvacılar "Hasan Basri", saraçlar "Veysel Karani Hazretleri"ni o yolda kendilerinin pîri ve sanatlarının pişüvası (başı) olarak tanır, isimlerini bir levhaya manzum olarak yazar dükkânlarına asarlardı. Akif İrfan İzgördü ŞİİR YARAsızLAR Yaralarım yâran oldu, Dert yanmadım kimselere, Ne seven, ne soran oldu, Atıldım hep köşelere.