Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (38)

(Cumhuriyet, 19.1.1949,, s. 1) Şemseddin Günaltay Hükûmetinde (16 Ocak 1949 22 Mayıs 1950) Maârif Vekîlliğini ve bu sıfatla, T. Dil Kurumu Reîsliğini deruhde eden, vahîm hatâları yanında Türkcemize büyük hizmetleri dokunan kıymetli dilcimiz, Bingöl Meb'ûsu, (Prof. Dr.) Tahsin Banguoğlu (resimde, sağdan ikinci, gözlüklü), İsmet İnönü'nden, "Güneş-Dil" maskaralığı hakkında, Prof. Naîm Hâzım Onat'ın da bahis mevzûu olduğu pek ibretâmîz bir hâtıra nakletti... - 2. Alt Fasıl: Sahne arkasında: "Güneş-Dil âlimleri"nin "Güneş-Dil" oyunları Sahnede, "Güneş-Dil Teorisi"nin "ilmin bir dönüm noktası", "dâhiyâne", hattâ "mûcizevî bir keşif", "doğruluğu kat'î sûrette isbât edilmiş bir teori" olduğuna dâir ve bu minvâl üzere ne yaldızlı lâflar sarfederek nutuklar îrâd ediyorlar, sahne arkasında ise, "Güneş-Dil oyunu" oynuyorlardı! Lâkin oyun mevzûları Türk diliydi; yânî Milletin hayâtı, bekâsı! Ecdâd: "Bir musîbet, bin nasîhatten evlâdır!" demiş; Kemalizm, başımıza bin musîbet getirdi, fakat biz bir ders almadık, almıyoruz! "Baş Âlim" dâhil, "Güneş-Dil âlimleri"nin Milletin dilini nasıl bir oyun mevzûu ettiğine dâir aşağıdaki üç şahâdetten acabâ bir nebze ders alabilecek miyiz İnönü: "Onat, Arapçaya hallaç attırıyor!" Zikredeceğimiz birinci isim, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu'dur (Drama, 1904 İstanbul, 3.3.1989). 1948 ilâ 1950 senelerinde "Millî Eğitim Bakanı" olan ve iki def'a (Maârif Vekîli olduğu zaman ve 1960-1963'te) "T. Dil Kurumu Başkanlığı"nı deruhde eden Banguoğlu'ndan, "Millî Şef"le, "Güneş-Dil" maskaralığını ifşâ eden bir muhâveresini öğreniyoruz: "Eğitim Bakanıydım. Bir gün İsmet Paşa benimle bir iş görüştü. Sonra: - Hocanın Prof. Naîm Hâzım Onat'ın kitabını okudun mu dedi. - Gördüm Paşam, dedim. - Arapçaya hallaç attırıyor, dedi. "Ve aklında kalan birkaç kelime söyledi. - O bir şey değil Paşam. - Nasıl - Arapça ve Türkçe iki kelimede ortak bir harf buldu mu kelime hapı yuttu. - Nasıl - Şems ile güneşte ortak bir 'ş' var ya, şu düştü, bu kalktı, şems oldu güneş. - Bırak yapsın! Onlar bizim dilimizi ne hale getirmişler. - Onlar getirmemiş, biz kendi dilimizi o hale getirmişiz. "Lâfı değiştiriyor, beni uğurluyor. Diktatörlük ve zihniyet!" (Tercüman, 26.8.1980; Tahsin Banguoğlu, Dil Bahisleri, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı, 1987, ss. 366-367) Marazî Teşrîh ve Adlî Tıb Ord. Prof. Dr. Sâim Ali Dilemre'nin "Güneş-Dil" mâcerâsı Marazî Teşrîh ve Adlî Tıb Ord. Prof. Dr. Sâim Ali Dilemre (İstanbul, 1880 14.2.1954), Mustafa Kemâl'in, son senelerinde, yakın halkasına dâhil edip (ki, 1932 ilâ 1938 senelerinde, onu, toplamda 62 def'a işret sofrasına kabûl etmişti) "Güneş-Dil" çalışmaları yaptırdığı bir zâttı. O, bize, Osmanlı harfleriyle, 3 Ekim 1949'da, 69 yaşı içindeyken kaleme aldığı 20 sayfalık, el yazması, pek kıymetli bir hâtırât bıraktı: Atatürk-Meb'ûsluğum. Bunu Atatürk Kitaplığı Koleksiyonu'nda (Bel. Yz.K.001004) keşfedip Latin harflerine çevirerek aylık Derin Tarih mecmûasının Şubat 2016 târihli nüshasında (4766-77) neşreden Araştırmacı-Yazar Ömer Hakan Özalp'dır (d. Elbistan, 4.10.1964). (Yeni Söz, 2-3.10.201812-13; 20.12.201892) Bu vesîka, Kemalist Rejimde cereyân eden bâzı hâdiselerin perde-arkasına nüfûz etmemize imkân veriyor; ki bunlardan en mühimi de, "Güneş-Dil İnkilâbı"dır. Dilemre, Hâtırât'ında, "Güneş-Dil" çalışmalarına "Büyük Üstâd"ın emriyle zoraki katıldığını ifâde ediyor. Şu var ki "Güneş-Dil Teorisi"ni (Hâtırât'ındaki ifâdeyle) bir "sapıklık" (dalâlet mânâsında) ve "safsata" olarak görse de, kendisi de, bu çalışmalarda henüz yer almadan evvel, onun nihâî hedefine muvâfık neşriyât yaparak Türkcenin bir Hind-Avrupa dili olduğunu isbât etmiye çalışıyordu. Zâten, Hâtırât'ında bizzât anlattığı vechiyle, kendisinin, "Büyük Üstâd"ın dikkatini çekip "Güneş-Dil" çalışmalarına dâhil edilmesinin sebebi de budur. Üstelik, Hâtırât'ında, bu kanâatinin hâlâ devâm ettiğini belirtiyor. "Güneş-Dil İnkilâbı" uğrunda berâber çalıştığı Ahmet Cevat Emre ise, onun, bu çalışmalara hiç de zoraki katılmadığı iddiâsındadır: "Güneş-Dil analizleri yayınlandıkça amatörleri de çıkıyordu. Bu sırada Dr. Saim Ali (Dilemre) bir analiz yapıp gönderdi. Gazi beğenmedi; ikinci ve üçüncü analizi de refüze olunca, bir dördüncüsünü sunuyor ve 'bu da beğenilmezse intihar ederim' figaniyle ümitsizliğini bildiriyordu! Ata, merhametli bir gülümseme ile, Deli Saimin de analizini neşrettirmişti. Bu başarıdan sonra, Saim Alinin Dil-Tarih Fakültesinde Genel Dil Bilimi Profesörlüğü sağlanmış oldu!" (Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi, İstanbul: Hilmi Kitabevi, 1960, s. 344. Emre, 1930'lu senelerde, isimlerini "Ahmed Cevad" imlâsıyle yazarken, sonradan, -bu kitabının kapağında görüldüğü gibi- Uydurmacaya uyarak, "Ahmet Cevat" imlâsını benimsedi.) Dilemre, "Güneş-Dil İnkilâbı" çalışmalarına katıldığı senelerde... (TBMM Albümü, 1. Cilt: 1920-1950, Ankara: TBMM Yl., Haziran 2010, s. 496) "Ankara'da oturacağım. Dil Kurumu içinde