Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (8)

Müslüman (ki Hakk'a tapar, Hakîkat ehlidir, Hak ve Hakîkat sevdâlısıdır), makyavelist veyâ takiyyeci olamıyacağı gibi, oportünist veyâ konformist de olamaz! Makyavelizmin ("machiavelisme" Machiavel Floransalı İtalyan siyâset feylesofu Machiavelli -14691527-) Fransızların en mûteber lugati olan Le Petit Robert'deki târifi şudur: "Makyavel'in doktrini: Kullanılacak vâsıtalar hakkında ahlâkî endîşe duymadan müessir şekilde hükûmet etme san'ati". Kezâ: "Maksadına ulaşmak için hîleye mürâcaat eden, sûiniyetle davranan, vaadlerini umursamıyan bir şahsın tavrı"... Makyavelizmin vecîz bir ifâdesi şu düstûrdur: "La fin justifie les moyens (Gâye, vâsıtaları mübâh kılar)". Mahatma Gahdhi'yle mutâbık olarak İslâmın siyâset düstûru ise bunun zıddıdır: Bir gâyenin haklı olup olmadığını anlamak için evvelâ ona ulaşmak maksadıyle kullanılan vâsıtalara dikkat ediniz: Ancak meşrû, yânî ahlâkî vâsıtalar kullanan bir gâyenin haklı olma ihtimâli vardır... İhtilâlcilik, komitacılık, darbecilik, fesâdcılık ("conspiration", komploculuk), kumpasçılık, hattâ zorbalık, tahakküm, harbperverlik ("bellicisme"), jenosidcilik, v.s. de hep makyavelist, hep ahlâkî kıymetleri umursamıyan siyâset ve davranış telâkkîsinin uzantılarıdır ve bunların hepsi, Sahîh Müslümanlık noktainazarından merdûddur, lânetlidir, eşedd-i harâmdır. (Müslümanın ihtilâlci, komitacı, v.s. değil, sâdece ve sâdece "muslih", yâni ıslâhatçı ve ahlâkî siyâset tâkîbcisi olabileceğine dâir musâhabemiz "notre expose"-, Yeni Söz'ün 20 Aralık 2017 ilâ 9 Ocak 2018 târihli nüshalarında 21 tefrika hâlinde neşredilen "Kemalizm, İsrâil'in Kuruluşuna Nasıl Yardım Etti" başlıklı çalışmamızın 23.12.2017 târih ve 4 No'lu tefrikasında "31 Mart Vak'ası Bir İttihâdcı Tertîbiydi" ara başlığı altında mündericdir.) Oportünizmin ("opportunisme") Le Petit Robert'deki târifi: "Îcâbında umdeleri çiğnemek pahasına, mevcûd şartlardan en iyi şekilde istifâde etme siyâseti." Kezâ: "Tavrını mevcûd şartlara nazaran ayârlıyan, (bu çerçevede) umdelerini ânlık menfâatine fedâ eden şahsın davranışı (ki ona oportünist denir)." Konformizm ("conformisme"; kelimenin Le Petit Robert'deki düşük değerli "pejoratif"- mânâsı): "Muhîtinin fikir ve teâmüllerine tâbi olan bir şahsın pasif tavrı". Bizim -ictimâiyat tedkîklerine müstenid- târifimiz: Rahata düşkünlük; umûmiyetle, insanların, sînesinde yaşadıkları toplulukla ters düşerek (onun umûmî kabûllerinin, kâidelerinin dışına çıkarak) rahatlarını bozacak, alıştıkları hayât tarzını altüst edecek, o topluluğun muhtelif müeyyidelerine mârûz kalmalarına sebeb olacak yeni fikirleri (bunlar, isbât edilmiş hakîkatler olsalar bile), farklı davranış şekillerini benimsemekden kaçınma temâyülünde olmaları... Takiyye: Kitâbullâh'ın buna ruhsat verdiğini iddiâ ederek, -derece derece- konformist, oportünist ve makyavelist bir tavırla islâmî düstûrları têvîl ederek yaşama ve siyâset yapma, hattâ bunu Dînin bir rüknü hâline getirme tavrı... Hâlbuki Kur'ân-ı Mübîn (Nahl -16-: 106; Mü'min -40-: 28, v.s.), sâdece, hayâtî tehlikeye, ağır şiddete, büyük zarâra mârûz kalan Müslümanın, umûmiyetle İslâma, Ümmete, başka mâsûmlara zarâr vermemek, ferdî seviyede kalmak şartıyle ve zarûret mikdârınca islâmî hüviyetinden tâvîz vermesine rızâ gösterir, ruhsat verir. Bununla berâber, üstünlük, Ashâb-ı Uhdûd'dadır Bürûc Sûresi -85-. Allâh-ü Teâlâ buyurur (meâlen): İnsanlar 'îmân ettik' demeleriyle bırakılıp imtihân edilmiyeceklerini mi sandılar (Ankebût -29-: 2) Hâlik, Alîm, Kadîr, Âdil, Rahîm, Vedûd Rabb'imizin sıfatlarının bir tezâhürü olarak yaratıldık ve yaratılış hikmetimiz, iyi ve kötünün bir arada bulunduğu bu nâkıs, bu kusûrlu âlemde imtihân edilmek, imtihân netîcesinde ya muhtelif dereceleri, makâmlarıyle- Cennete ve Cemâlullâh'a- nâil olmak, ya da muhtelif derekeleriyle- Cehenneme müstehak olmaktır. Kur'ân-ı Hakîm'den istinbât ettiğimiz bu felsefenin imtihân felsefesi- îzâhı için şu eserimize mürâcaat edilebilir: Kur'ânî Milliyet Telâkkîsi ve Irkçılık Sapması, Ankara: Kurtuba Yl., 2015, ss. 64, 147, 346-360.) Muhakkak ki siz mallarınızla, canlarınızla imtihân olunacak, (bu meyânda) sizden evvel kendilerine Kitâb verilenlerden ve şirk koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz! Şâyed sabreder, ittikâ ederseniz, işte bu, azmolunacak umûrdandır! (Âl-i İmrân -3-: 186) "Letüblevünne fî emvâliküm ve enfisüküm": Muhakkak ki siz mallarınız ve nefislerinizle (canlarınızla) imtihân olunacaksınız! "Veminellezîne eşrekû": Şirk koşanlardan, Müşriklerden... "Ezen kesîren": Pek çok incitici sözler, hakâretler... "Ve in tasbirû vetettekû": Zorluklara, ezîyetlere sabırla göğüs gerer, takvâ üzere olursanız... "Umûr": İşler... Muhakkak ki sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan, kazançlardan eksilme ile imtihân edeceğiz! Sabredenleri tebşîr et! (Bakare-2-: 155) "Ve leneblüvenneküm": Muhakkak ki sizi imtihân edeceğiz! "Ve naksın": Noksânlıkla, eksilme ile... "Velenfüsi": Nefislerden, canlardan... "Vessemerâti": Semerelerden, mahsûllerden, kazançlardan... "Vebeşşirissâbirîn": Sâbirleri, sabırlı olanları, sabredenleri tebşîr et, müjdele! Hoşunuza gitmediği hâlde size kıtâl yazıldı! Ola ki hoşunuza gitmiyen bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de şerdir. Allâh bilir, siz bilmezsiniz! (Bakare -2-: 216) "Kütibe 'aleykümülkıtâlü": Size kıtâl ( mukâtele), vuruşma, savaş yazıldı, farz kılındı... Türkcemizde aynı sülâsî cezirden (kaf, te, lam) dîğer kelimeler: Katil, kâtil, katletmek, katliâm, maktûl... "Ve 'asâ en tekrehû şey'en ve hüve hayrün leküm": Ola ki kerîh gördüğünüz (istikrâh ettiğiniz), hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlıdır... "İkrâh" etmek: Tiksinmek, nefret etmek... Kelimenin zorlama, cebir mânâsı: "Lâ ikrâhe fî'd-dîn: Dînde zorlama yoktur!" (Bakare -2-: 256) "İnsâna sadâkat yakışır görse de ikrâh Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allâh" (Ziyâ Paşa) "Ve 'asâ en tuhıbbû şey'en ve hüve şerrün leküm": Ola ki sevdiğiniz bir şey de, sizin için şerdir... "Tuhıbbû" "Hubb" "Hubbullâh": Allâh sevgisi... "Hubbülvatân": Vatan sevgisi... Türkcemizdeki "muhabbet", "habîb" ve "muhibb" de aynı sülâsî cezirdendir (ha, be, be)... "Vallâhü ya'lemu ve entüm lâ ta'lemûne": Allâh bilir, siz bilmezsiniz; mutlak ilim sâhibi sâdece Allâhdır (O, Alîmdir), sizin bilginiz ise izâfîdir, mahdûddur; bu mahdûd bilgi sizi yanıltabilir; binâenaleyh Kitâbullâh'da doğrusu bildirilen bir husûsta ona ittibâ ediniz! İnsanın mahdûd akıl ve ilme mâlik oluşu ve gayba vâkıf olamaması hasebiyle