Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (40)

"Kendi yazar, şuna buna imzâ ettirirdi" "Atatürk, bu adamın vefâtından sonra bu vâdîde kendini kaptırarak 'adam' sözünü (ağadam) diye vokalliyor, oradaki konsonlara da delice birtakım mânâ ve yorumlamalar takıştırıyordu. Tamamiyle bunaklık alâmetidir. Bu büyük adamın işret yüzünden bu hastalığını çok üzülerek yazıyorum. "Bu nazariyesine göre çalışmamızı istiyordu. Zorla yazı yazdırıyordu. Receb Peker'e bile yazdırmıştır. Kendi yazar, şuna buna imzâ ettirirdi. Sıra bana gelince, 'Sen de Fransızca bir şey yaz!' dedi. Ben de saçmasapan bir şey yazdım. Gâyet içinden çıkılmaz bir Fransızca ile yazdığım risâleyi saklamaktayım. "Velâkin, ikide bir bana çatar dururdu. Çünki kendisine: '- Atatürk, Türkcenin tabîat ve alâkalarını Avrupa metodları ile yaparsak, sizin istediğiniz daha iyi yapılmış olur.' diye söylerdim. Bundan dolayı sık sık aramız açılırdı. ... Nasıl Erzurum Meb'ûsu tâyîn edildiğini uzunca anlattıktan sonra: "...Evet, şûbe ve mesleğimde bu kadar çabaladım. Talebemden başka hiç kimse beni tanımadı. Hükûmet sen kimsin demedi! "Demedi de, günün birinde iyi lisân biliyor diye meb'ûs, Ankara Dil ve Târih Fakültesi'ne lengüistik hocası, Yüksek Sıhhat Şûrâsına âzâ yaptılar! "İşte bizim memleket budur! "Bu taklak ve ictimâî canbazlığa yardım edeceğim!" "Ankara'da oturacağım. Dil Kurumu içinde ukalâlık edeceğim. Bu taklak ve ictimâî canbazlığa yardım edeceğim! Hekim ve profesör arkadaşlarım kim bilir ne demişlerdir! "Ben dil bilirdim. Fakat dilcilik bilmezdim. İçimin sıkıntısını ve hayâl kırıklıklarını yenebilmek için ve hiç olmazsa şarlatan demesinler diye birçok para sarfederek lengüistik kitabları getirttim. Saussure, A. Meillet, Vendryes, Einek, Brugmann, A. Walde, Kluge ve daha birkaç mühim müellifleri okuduktan sonra içim rahat etti. Çünki lengüistik bir pskilojidir, bir hekim ve antropoloji işidir. "İçim rahat etti. Çünki afazi burada, akustik burada, somatoloji burada, demografi, halkiyat, felsefehumanisme, hakîkî târih, sosyoloji ve bütün rûhiyat burada. Benim ihtiyârlığım için bundan iyi bir meşgûliyet olamaz. "Duramadım... Gene başladım yazmıya: Genel Dil Bilgisi çıktı. Tam 50 formadır. Problem Türko-Seltik, Dil ve Kulak, Millî Eskilikler, l'Indo-Touranien... Cebesoy: "Nene lâzım, be Hoca! Nîçin ötekiler gibi sen de Güneş-Dil şöyledir, böyledir (diye) birkaç martaval hazırlayıp cebinde taşımazsın!" "Atatürk'ten gizli çalışıyordum. Hazret bunun farkına vardı. Başladı beni haşlamaya... "Bir gün, Florya'da mâhûd Su Köşkü'nde ve mâlûm boğuk sesiyle: '- Hadi bakalım Doktor! Bize bir musâhabe yap!' dedi. "Ben de o vakitlerde 'verbe substantif' ve Türk 'systeme de conjugaison'u üzerine çalışmakta idim. Oturduğumuz yemek salonunda elektrikle iner kalkar bir siyah tahta vardı. Onun üzerinde Türk, Grek, Latin, Sanskrit'te 'cevherî fiil ve kökleri' üzerinde paradigmalar yaptım. Üstüm başım tebeşir içinde kaldı. Sofrada sekiz-on kişi takdîrle tâkîb ediyordu. "Sevgili Atatürk, birdenbire: '- Otur yerine!' dedi... Açtı ağzını, yumdu gözünü... 'Bu