Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (4)

Nîçin bu sessizlik 1) Bu memlekette hani neredeyse- "İlmî Zihniyetin esâmesi okunmuyor" dense yeridir! İnsanlarımızın kâhir ekseriyetine hâkim olan zihniyet, İskolastik Zihniyet, yânî bir otoriteye tâbi olma zihniyetidir. Pek çok insanın, hattâ bütün bir cem'iyetin ilmî bilgilerle mücehhez olması, ilmî bilgilerden istifâde etmesi, onların İlmî Zihniyete sâhib olduklarını, bu zihniyete muvâfık sûrette davrandıklarını göstermez. İlmî Zihniyet olmayınca, hakîkat aşkıyle tecrübî araştırma (müşâhede ve tecrübe usûlüne müstenid araştırma), tefekkür, usûlî şüphe, sorgulama ve ulaşılan hakîkate tâbi olma tavrı da olmaz. ("Müsbet İlim Zihniyeti" hakkındaki muhtasar ve sistemli îzâhatımız için Yeni Söz, 11-13.9.2019, Tef. No 350-352'ye mürâcaat edilebilir. Ayrıca, Kemalist Totaliter Rejimde Maârife ve Devlet hayâtına İskolastik Zihniyetin hâkim olduğunu, aynı araştırmanın birçok tefrikasında, pek çok delîlle, vesîkayle, misâlle îzâh etmiş bulunuyoruz.) 2) "Aşk insanı kör eder": İnsanlarımız, Kemalist Totaliter Rejimin çarkları içinde, beşikden mezara kadar öylesine "Kemalperest" bir zihniyet ve tavırla yetiştirilmişlerdir ve yetiştirilmiye devâm ediyorlar ki Kemalizmin lehine olan her iddiâyı kolayca kabûl ediyor, aksine olanları ise, bunlar ne kadar müdellel olurlarsa olsunlar, peşîn hükümle reddediyorlar; dîğer tâbirle, şartlanmışlık, beyni yıkanmışlık, onları, düşünmekden, Kemalist Propagandayı ve Kemalizmi sorgulamaktan alıkoyuyor... (Yine "Mustafa Kemâl'in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi" başlığı altında Yeni Söz'de neşrettiğimiz geniş araştırmamızda, vesîkalarla gösterdik ki -zâten her totaliter rejimde de cârî olduğu vechiyle- Kemalist Totaliter Rejimin hâlâ aynı minvâl üzere Kemalist Propaganda Vekâleti gibi çalışan- Maârifinin ilk hedefi, Kemalist nesiller yetiştirmekdir; ana mektebinden üniversite sıralarına kadar bütün resmî tedrîsâtın başlıca vazîfesi budur ve bunda da fevkalâde muvaffak oldukları âşikârdır...) 3) Esefle müşâhede ediyoruz ki (bir asırdır Kemalist Totaliter Rejimin terbiyesiyle yetişen) insanlarımızın kısm-ı âzamı, hattâ belki kâhir ekseriyeti menfâat sâikine tâbidirler: Tek tük istisnâlar hâric, insanlarımız, İlim Zihniyeti gibi, İlim Ahlâkından da mahrûmdurlar; hakîkatperver ve hakîkat ehli değildirler; onların davranışlarına umûmiyetle istikâmet veren, hakîkat endîşesinden çok daha fazla nefsânî-dünyevî zaaflar, arzûlar, emellerdir, menfâatperestlikdir, rahata düşkünlükdür ("conformisme", yânî insanların, umûmiyetle, rahatlarını bozacak, alıştıkları hayât tarzını altüst edecek yeni fikirleri bunlar, isbât edilmiş hakîkatler olsalar bile-, farklı davranış şekillerini benimsemekden kaçınma temâyülünde olmaları)... "Bana dokunmıyan yılan bin yaşasın!" darbımeseli, bu zihniyet ve tavrın bir ifâdesidir. Ayrıca, bu memlekette, "doğru söyliyenin dokuz köyden kovulduğunu" da unutmamak lâzım... Bir de Ziyâ Paşa'nın şu beytini: "Hak söyliyen evvel dahi menfûr idi gerçi, Hâinlere ammâ ki riâyet yeni çıktı!" 4) Sabataî-Farmason-Siyonist âmili bu mes'elede dahi müessirdir: Kemalist Totaliter Rejim, esâs îtibâriyle bu zümrenin ve Frenk müttefîklerinin eseridir ve hâlen de Rejimin orta direği onlardır; Rejimle tamâmen aynîleşmiş olan ve bir buçuk asırlık tahakkümünün devâmı için Kemalist Rejimi elzem gören bu zümre, o rejime ve onun mâbûduna zarâr vereceğine kânî olduğu her hakîkate sed çekmekde karârlıdır ve herkesin de bizzât müşâhede edebileceği gibi, elindeki muazzam imkânlar sâyesinde buna kuvveti yetmektedir; binâenaleyh bu ve mümâsili mevzûlarda hakîkat endîşesiyle araştırma yapabilecekler de, ya mezkûr Mütehakkim Zümreden çekinmekte, ya da her şeye rağmen hakîkati araştırıp bir netîceye ulaştılarsa dahi, çalışmalarını efkârıumûmiyeye duyurma imkânlarından mahrûm bulundukları için bizim onlardan haberimiz olmamaktadır... 5) Mütehakkim Zümrenin, Kemalizmin sorgulanmasına mâni olmak, hakîkatleri ört-bas etmek ve Kemalist Totaliter Rejimi idâme etmek için elindeki en mühim baskı vâsıtalarından biri, 5816 Sayılı Kânûndur. Câhil, safderûn bâzı vatandaşları heykellere saldırtarak, müretteb hâdiselerle bir kaşık suda fırtına kopararak, istismârla, tedhîşle, şirretçe âvâzelerle bir kerre daha Hak Ehlini sindirerek, (hukûk kâidesinin yânî kânûnların- umûmî ve gayr-i şahsî olduğu gibi "la regle de droit est generale et impersonnelle"-) hukûkun esâsî kâidelerini dahi hiçe sayarak 25 Temmuz 1951'de çıkardıkları, büyük bir hukûk rezâleti teşkîl eden, Vicdân, Fikir, İfâde Hürriyetlerini ayaklar altına alması, İnsan Haklarını pervâsızca ihlâl etmesi îtibâriyle bir yüz karası olan Şahsî ve Şahısperest Kânûn! Mâmâfih, mes'ele, bu kânûnla da mahdûd değil: İhtilâllerle dayattıkları Esâsiye Kânûnları (ki onlar buna kendi uyuduruk dillerinde "Anayasa" diyorlar), mevzûâtları, velhâsıl Kemalizme îmân etmeyi ve ona tâbi olmayı bir vatandaşlık şartı hâline getiren, zulüm üzerine müesses bütün bir hukûkî nizâmları da Hakîkat Ehlini dört bir taraftan kuşatmış, cendere içine almıştır. Hâl böyleyken, tamâmen müsbit vesîkalara, delîllere müsteniden de olsa, hakîkatleri ifâde etmek, çeşid çeşid zulümleri göze almayı, hattâ hayâtından vazgeçebilmeyi istilzâm ediyor... Ey Anadolu Milleti! Ancak Bâsübâdelmevt'te mi uyanacaksın İşte, mahzâ, insanlara hakîkatleri göstermek ve Hakka, Hakîkate tâbi olmıya dâvet etmekden başka bir niyetle yapılmamış olan onca neşriyâtımız karşısında Memlekette çıt çıkmadı, çıt çıkmıyor! Üzerine ölü toprağı serpilmiş cem'iyet, asırlık uykusuna devâm ediyor! Daha ne kadar devâm edecek Ancak Bâsübâdelmevt vaktinde mi uyanacak Lâkin o uyanış, çok acı bir uyanış olur!