Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (31)

"Ovarit şekli "Yumurtalığın iltihabı (yangın) demek olan 'ovarit' de bütün heyetile türkçedir: 'ovar'ın sonuna gelen dinamik '-it' unsuru kelimenin manasına şiddetle kendisini hissettiren bir anlam (ıstırâp anlamını) ilâve etmektedir. Burada it unsurunun (iti sözündeki) gerçel (reel) manası iyice hissolunmaktadır: iti (yakutça, Pekarski) 'sıcak, yakıcı; sıcaklık, yanıklık', (eski Osm. Çağ. Krm.) 'hâd, sevri'. Bunların delâletile anlıyoruz ki, iltihaplar ve dolayısile hâd ve cağlar anlatan tıbbî isimlerdeki -it eki halis Türk kaynağından gelmiştir. "Bizi dikkatle takib etmek lûtfunda bulunan okuyucuların, bu terimler grupunda da, türkçenin ana dil rolünü esaslı bir surette görmüş olduğuna kanaat getireceklerini ümit ederiz." (Cumhuriyet, 7.2.1937, s. 6) Prof. Naîm Hâzım Onat: "Büyük Şefin 'arı' sözü üzerine koyduğu bir görüşten aldığı kuvvetli bir ilhâm ile", Arapçanın Türk Diliyle Kurulduğuna dâir cildlerle kitab yazan "Güneş-Dil âlimi" "Güneş-Dil Teorisi"nin en fanatik tarafdâr, müdâfi ve tatbîkâtçılarından birinin, "Konya Saylavı" Prof. Naîm Hâzım Onat (Konya, 1889 5.5.1953) olduğuna şüphe yoktur. "Büyük Şef", Târih ve Dil Tezlerini etrâfına telkîn etmiye başlar başlamaz, bunlara derhâl dört elle sarıldı. İbrahim Necmi Dilmen'in bir hâtırası bununla alâkalıdır. Şâhid olduğuna göre, onun "Güneş-Dil" faâliyetlerine iştirâki ve bunları en uc noktalara taşıması, "Büyük Şef"in "arı" kelimesine dâir bir yorumundan aldığı ilhâmla başlamış: "Sami dillerle Türkçenin mukayesesi işinde, cemiyet azasından derleme kolbaşısı Naim Hazım Bey en ileride yer tutmuştur. Arapçayı pek iyi ve pek derin bilen Naim Hazım Bey arkadaşımız, Büyük Şefin "arı" sözü üzerine koyduğu bir görüşten aldığı kuvvetli bir ilham ile, Arap sözleri arasında pek çoğunun Türk köklerinden kopup geldiğini yüzlerce örneklerle ileriye sürmüştür. İlkin Hâkimiyet-i Milliye sütunlarında, sonra Bülten'de yer bulan bu düşünüş ve buluşlar, günden güne gelişmekte ve genişlemektedir. Kurultay'da da başlıca bir tez olarak ortaya konacaktır." (İbrahim Necmi Dilmen, "İkinci Dil Kurultayı'na Doğru", Ülkü, Ağustos 1934, sayı 18, ss. 409-412; Yeni Söz, 15.10.2019384) 1935 senesinde Ulus gazetesinde neşrettiği bir makâle de, onun, başından îtibâren, "Güneş-Dil İnkilâbı"na nasıl heyecânla îmân ettiğine ve bu uğurda seferber olduğuna şâhiddir. O devrin henüz tedâvüle sokulmuş ("gizemli, önemli, ilkel, -hâsıl, istihsâl, inşâ etmek mânâsında- üretmek ki Târihî Türkcemizdeki "üremek çoğalmak-"tan "üretmek çoğaltmak"- kelimesinin "istihsâl, hâsıl etmek"le bir alâkası yoktur; Uydurmacanın bu mânâdaki "üretmek" fiili, Fransazcadaki "produire production; reproduire reproduction" kelimelerine benzetilerek uydurulmuştur -kelime mânâsında kullanılan- söz, araç, içsel" gibi) birçok Uydurmaca kelimeyle kaleme alınmış bu makâle, ayrıca, İlmî Zihniyetin kıyısına dahi yaklaşamamış "Güneş-Dil âlimleri"nin klinik bir tedkîk mevzûu olabilecek zihniyet ve hâletirûhiyelerinin bir aynası mesâbesindedir: "Güneş-Dil Teorisi": "Beyinleri kamaştıracak kadar parlak ve yüksek hakîkat" " 'Ulus'un son günlerde ilim dünyasına açtığı yeni (Güneş-Dil teorisi) bilgimizi keskin ışık dalgalariyle saracak yepyeni bir buluştur. Bu beyinleri kamaştıracak kadar parlak ve yüksek hakikat, çok eski ve köklü dilimizin ve dolayısiyle ondan varlık almış birçok dillerin nasıl doğduğunu en açık ve en basit bir şekilde ortaya koymaktadır. "Batı dil bilginlerinin taşlaşmış teorileri, son araştırmalarla gevşemiş, dağılmaya yüz tutmuştu. Bugün ise pek üstün, varlığın kanunlarına en uygun olduğu gibi, ilmin ölçüleriyle incelenmesi de pek kolay olan bu yaltırıklı buluş, apaydın bir hakikatin, asırların karanlık görüş ve düşünüşleriyle nasıl körletilmiş, yalçın perdelerle kapatılmış olduğunu bize bir kat daha anlatıvermiştir. "Dil tarihimizin gizemli düğümleri gözlerimizin önünde artık, çözülmeğe başladı. Bir güneş gibi fışkıran bu yeni ışıkla dilimizi ve büyük benliğimizi daha derinden aydınlatmak yolunu tutmuş bulunuyoruz. "Dilimizin etimolojisini en kesin ve keskin bir görüşle açacak Güneş-Dil teorisi, bize ilk insanların düşünüş ve söz yaratış kaynağının ne olduğunu göstermektedir. "Beşer tarihinin türlü yollardan yapılmış ve yapılacak araştırmalariyle öğreniyoruz ve öğreneceğiz ki insanlığa ilk düşünüş, ilk inanış gibi, ilk söyleyiş de gene maddi varlığımızı ören ve üreten güneşten gelmiştir. Dil, tarih araştırmaları gibi arkeolojik, paleografik bilgiler de bu hakikatin kavramında "kavranmasında"