Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (60)

"Taassub yılanını mutlakâ ezmek lâzımdır!" "Biz bu kötü oyunun bizim etrafımızda tekrar edilmesine tahammül edemeyiz. Bütün neşriyat projektörlerimizle ortalığı nura boğmak ve karşımızdaki kirli gayeleri çırçıplak ortaya çıkarmak kendimize karşı da, insanlığa karşı da vazifemizdir. Hele Milletler Cemiyeti mümessili sıfatını nasılsa alan ve bu hakla Hataya sokulan papas ruhlu adamların böyle bir cinayeti Milletler Cemiyeti namına işlemelerine hiç razı olamayız. İnsanlık için barış ve ve tesamüh ideallerinin en yükseğine bayrak olması lâzım gelen bir Milletler Cemiyeti, irticaa ve dar emperyalist menfaatlere kör bir âlet olduğunu isbat ederse varlık hakkını kaybeder. "Taassup yılanı Milletler Cemiyetinin kucağında ısınarak yeniden başını kaldırabilmiştir. Bu başı bir daha kımıldanamıyacak şekilde ezmek, bu noktada en büyük hassasiyeti göstermek mutlaka lâzımdır." (Ahmet Emin Yalman, "Başını Kaldıran Bir Yılan", Tan, 17.6.1938, ss. 1 ve 4. Mustafa Kemâl'in himmetiyle tekrâr- têsîs edilen bu gazete, Yalman'ın, Zekeriya ve Sabiha Sertel'in, Halil Lütfü Dördüncü'nün ortaklığında neşrediliyordu ve Başmuharriri, Yalman'dı. Bütün bu cemâatdaşlar, bilâhare, birbirlerine düştüler, ayrıldılar; Tan, Sertel'lerde kaldı; Yalman ise, uzun seneler zarfında Türkiye matbûâtının pek nüfûzlu bir uzvu olarak intişâr eden Vatan gazetesini têsîs etti... -Yeni Söz, 3.8.2019313 ve devâmına mürâcaât-) Yalman'ın ve Cemâatinin mantığına nazaran, "her söylediği ve yaptığı doğru ve İnkilâbları değişitirilemez olan Ebedî Şef"in Ayasofya İnkilâbı da elbette doğrudur, değiştirilemez ve ne mutlu bize ki o, "Anıt-Kabir'deki umûmî karârgâhından Türkiye'yi idâre etmiye devâm etmektedir"! Bu vesîleyle, Yalman'ın, gazetesinin 10 Kasım 1960 târihli nüshasında işlediği fevkalâde câlib-i dikkat ve hakîkatin tâ kendisi olan bir tesbîtini de bahis mevzûu etmek istiyoruz. Mâlûmdur ki (mâmâfih, herkesin değil, çok az insanın mâlûmudur ki) Yalman'ın ve Cemâatinin nazarında, "Ebedî Şef", yeni Sabatay Sevi'dir... Nitekim, "o, lâyemûttur; bedeni ölmüştür, lâkin mânâsı, fikirleri ölümsüzdür ve mânâsıyle, Anıtkabir'den Türkiye'yi idâre etmiye devâm etmektedir..." Aynı mantıkla, Mustafa Kemâl, yeni "ilâh"dır: "O bir deha idi. Öyle bir deha ki, deryalar kadar engin, ummanlar kadar derin. Nasıl bir deryadan ve bir ummandan bir avuç su almakla o deryayı ve o ummanı tanımağa ve bilmeğe imkân yoksa, Atatürk'ü de, icabında bir ömür sarfetmeden, hattâ bütün bir insaniyet hâlinde, aradan daha bir iki asır geçmeden anlamağa imkân yoktur! ... O, ne yapmışşa, bir daha yıkılmaz; ne yıkmışsa bir daha yapılmaz, yerine getirilmez yegâne adamdı. O, ne söylemişse, aksi iddia edilemez insandı!" (A. N. Kırmacı, "Atatürk ve Gençlik", aynı gazeteden, s. 3) Binâenaleyh, aynı muhâkemeye nazaran, "Ayasofya Câmii"ni "Bizans Müzesi" yapmışsa, bu da doğrudur, bunun yanlış olduğu iddiâ edilemez ve Ayasofya bir daha câmi olamaz! Nitekim, -yukarıda naklettiğimiz gibi- M. Uluğ İğdemir öyle demiyor muydu: "Ayasofya, 1935 de, Atatürk'ün emriyle müze haline getirilmiştir. ... Ayasofya Müzesinin ortadan kaldırılmasını düşünmek, Atatürk'ün anısına ihanet olduğu kadar onun evrensel düşüncelerini hiçe saymak olur. Türk aydınları böyle bir işi yapamazlar." (İğdemir 1976: 88) Ayasofya'nın laik bir müesseseye çevrilmesini, "Hilâl ve Salîb kavgasını körükliyenlerin elindeki Taassub silâhının Atatürk'ün geniş dehâsı tarafından yok edilmesi" şeklinde yorumlıyarak harâretle alkışlıyan Yalman, (Beynelmilel Siyonizmle ittifâk hâlinde sahneye konulmuş olan) 27 Mayıs 1960 İhtilâlini candan destekliyen ve onun vukû bulmasında da büyük payı olan gazetesinin bu nüshasındaki "Yaşayan Kuvvet" başlıklı makâlesinde, (bütün Cemâatiyle aynı ağızdan) "bu ebedî rehber"in her yaptığının, her söylediğinin doğru olduğunu iddiâ ediyor ve "onun, Anıtkabr'inden, Türkiye'yi idâre etmiye devâm etmesi" vâkıasını büyük memnûniyetle kaydediyor: "...Atatürk hakkında şahidi olduğumuz manzara nedir 10 Kasımda sona eren yıllık merhaleler bizi ondan uzaklaştırmıyor, kendisine bir kat daha yaklaştırıyor. Niçin Çünkü Atatürk bizim için artık hatırası anılacak bir aziz ölü değildir, yaşayan, ebedîleşen, bizi birleştiren, birbirimize yakınlaştıran, ilerlemek yolundaki azmimizi, şevkimizi tazeleyen bir millî kuvvettir. Geriliğe, şahsî ihtiraslara karşı hamle yaparken, ona güveniyoruz, ona dayanıyoruz. Dünyanın bu çok mühim geçit yerinde bekamızı tehdit eden her türlü dış baskılar ve iç bozgunculuklar karşısında yolumuzu