Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (59)

Bittabi, -bu muhâkemeye nazaran- Ayasofya'ya tekrâr islâmî hüviyetinin iâde edilmesini taleb eden Müslümanlar da "taassub yılanı"nı temsîl etmiş oluyorlar ve onların da başını ezmek lâzım geliyor! Buna mukâbil, Müslümanların Mâbedini (bir numaralı Hak Sâhibi tarafından ebediyen câmi olarak vakfedilmiş, ayrıca bütün Müslümanların da üzerinde hak sâhibi olduğu Ayasofya'yı), onların rızâsı hilâfına, onları tepeliyerek "Bizans Müzesi"ne tahvîl etmek, "taassub", "tesâmühsüzlük (intolerance)", ceberûtluk olmuyor, Vicdân Hürriyetini ayaklar altına almak olmuyor, yüz milyonlarca insanı tahkîr olmuyor! Hakîkaten, birbiriyle âdetâ Münâfıklık yarışı yapan bütün bu kalemler ibretle okunuyor: Yalman'a göre de, "Kemalist Türkiye", dünyâda bir Laiklik rehberi "...Osmanlı imparatorluğu çöktükten sonra mukadderatına sahip, canlı, zinde bir Türkiye yeniden kuruldu. Bu Türkiye, lâyikliğin ve tesamühün en yüksek derecesini bir rüya halinden çıkardı. İnsanlık için canlı bir hakikat, umulmaz bir nimet haline koydu. "Büyük Şef"in "geniş dehâsı", "Taassubun, Hilâl-Salîb kavgasının bir alâmeti olan Ayasofya'yı" "Bizans Müzesi"ne tahvîl etmekle, "Taassubun en mühim silâhını yok etti" "Asırlarca müddet hilâl ve salip kavgasını körükliyenler; Ayasofyayı bu kavganın bir alâmeti, bir bayrağı diye ileri sürmüşlerdi. "Atatürkün geniş dehası, bu muhitlerin en mühim silâhını yok etti. Yeni Türkiye, yüzlerce milyon insan arasında kavga bayrağı diye kullanılan eski Bizans mabedini, bugün insanlığın benimseyeceği bir ilim ocağı haline koydu. "Hilâl ve salip kavgasını bir emperyalizm silâhı şeklinde körükliyenler, en çok Balkanlarda at oynatmışlardı. Balkan milletlerini kendi menfaatleri namına birbirlerine saldırtırken, bizim aleyhimizde bütün dünyada kin ve husumet havası yaratmak için hep bu silâhı kullanmışlardı. "Dün hilâl ve salip kavgasının bir bataklığı haline indirilen zavallı Balkanlarda, bugün Balkan Birliğinin cenneti kuruldu. Düne ait her iz, her duygu silindi. Çalışkan Balkan milletleri, birbirlerine olan yakınlığı, kardeşliği, gaye birliğini bir daha unutmıyacak şekilde öğrendiler ve barışın en güzel bir binasını insanlık hesabına el birliğiyle kurdular. Münâfık Kalem, bunları, -Balkanlar dâhil, bütün dünyâda- çılgınca Cihân Harbine hazırlanılan bir devirde yazıyor! "Bu güzel manzaralar karşısında hilâl ve salip kavgası yılanının bir daha baş kaldırmıyacak şekilde geberdiğini farzetmek hakkımızdı. Meğer öyle değilmiş. Bu yılanı kucağında ısıtan bir taraf zuhur etmiştir: Bu taraf ta Milletler Cemiyeti muhitidir. "Türkiye, Cenevrede Milletler Cemiyetinin sinesinde vücut bulan bir taahhüdün yerine getirilmesi için uğraşırken, karşısında Milletler Cemiyetinin mümessillerini buluyor. Bu mümessiller, eski hilâl ve salip kavgasına mahsus nikapları takınıyorlar, asırlardanberi tanıdığımız mahut silâhları kuşanıyorlar. Hatayda ... insanları