Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (48)

"Ayasofya binası İstanbulun fethini müteakip camie kalbedildi. Ayasofyada hıristiyanlığa ait timsaller, tasvirler, levhalar asırlarca müddet bu islâm mabedinin kubbelerinde, kemerlerinde, duvarlarında halile durdu. Ancak tanzimat devrine doğrudur ki batıl bir düşünce bunların üzerine koca bir badana tabakası geçirmeyi akla getirdi. "Böyle olmakla beraber, Kariye camii gibi, Fethiye camii gibi bazı eski abidelerde el sürülmemiş, badana edilmemiş mozayıklar ve resimler duruyordu. Demek oluyor ki Türk vicdanı hiç bir zaman taassup kelimesinden anlaşılacak dar bir mana ile başka dinlere karşı bir düşmanlık hissi beslememiştir. İşte bundan dolayıdır ki bir taraftan, Ayasofya mozayıklarının tamamen meydana çıkarılması yolundaki teşebbüse müsaade ve müzaheret ederken diğer taraftan bütün yüksek insanlığın manevî hazinelerinden birini teşkil eden bu mimarî şaheserini Bizans devrine ait güzel yadigârların teşhirine hizmet eder bir müze haline koymakta hiç tereddüt etmemiş ve bunda bir zevk duymuştur. "Ayasofya camii güzelliğini bozan boyalar ve sıvalar temizlendikten, iyice tanzim edilerek zaten kendisi baştan aşağıya kadar bir şaheserken başka eserlerle de bir kat daha güzelleştikten sonra dünyanın en zevk ve memnuniyet ile seyredilecek bir abidesi olacak ve ayni zamanda Türkün geniş düşüncesini bütün dünyaya haykıracaktır." ("Akşamcı", "Ayasofya Müzesi", "Akşamdan Akşama" sütûnu, Akşam, 15.12.1934, s. 3) (Akşam, 15.12.1934, s. 3) Necmeddin Sadak'ın Akşam gazetesinde, "Akşamcı" imzâsıyle, pek Münâfıkça ("Sâhibinin Sesi") bir makâle: "Ayasofya camii müze oluyor. Bu küçük cümle Türkün geniş ve yüksek düşüncesi, hür vicdanı, müsaadekârlık ruhu hakkında yazılacak cilt cilt eserelerden çok kuvvetli ve belâğatli bir vesikadır. İlh..." Kemalist matbûâtta bir "çatlak ses" Matbûâtta gidişât bu minvâl üzere iken, şâyân-ı hayrettir, 2 Teşrînievvel (Ekim) 1934 târihli Cumhuriyet gazetesinde, matbûâtın umûmî korosundan farklı bir ses yükselmiş, birinci sayfadaki "Kendi Kendimizi Tenkîd" sütûnunda ve "Ayasofya Müze" başlığı altında intişâr eden imzâsız fıkrada, Ayasofya'nın hem bir âbide, hem de mâbed olarak muhâfazası müdâfaa ve onun müzeye tahvîli fikri tenkîd edilmişti: "Gazetelerde Ayasofyanın bir müze olarak tanzim edileceğini okudukça afallamakta devam ettiğimizi itiraf etmek mecburiyetindeyiz. "Kendi kendimize mütemadiyen: "- Ne müzesi "diye soruyoruz. Şundan dolayı ki Ayasofyanın kendisi zaten en güzel bir müze ve belki ondan daha üstün olarak başlıbaşına tarihî bir abidedir. Mümkün olsa belki bu abide için bir müze yapılması düşünülebilirdi. Fakat bu abideyi herhangi bir müze mahfazası haline sokmağa bizim aklımız ermiyor. Gerçi Romanın Sen Piyeri kısmen ve zahiren bir müzeye de benzerse de bu görüş hatalıdır. O esasen içindeki tektük san'at eserlerile kıymeti artırılmış bir mabet abidesidir. "Ayasofya da öyledir. Bu, bir mabet abide veya abide mabettir. "Fazla olarak onun simasına tarihî muazzam bir hâdise halinde Türklüğün devirleri taklip eden kudreti de nakşolunmuştur. Dikkat edin, hep mabet olarak!.. "Ayasofya bu itibarla da bir abidedir. Hem o bu itibarla bir Türk abidesidir. Evvel ve ahir abideliği galip olan bir mabede abide. Yani mabet şeklinde bir abide.. Müze haline çevirmeğe çalışmakta bizce onun abideliğine halel veren bir hata vardır. "Elimizden geliyorsa onu muhat olduğu ihmal ve lâkaydî harabelerinden kurtararak zaten hiçbir müzeye nasip olmıyacak veçhile haiz olduğu