Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (190)

Bununla berâber, Atsız'ın bir hakkını teslîm etmek lâzım: O, Mustafa Kemâl'in İslâmın menşêi hakkındaki Materyalist iddiâlarını tekrâr ederken, "Üstâd"ı gibi, birbirine zıdd iki îzâh tarzını birden benimseme hatâsına düşmüyor; o îzâh tarzlarından sâdece Hz. Muhammed'in sahtekârlığına dâir olanını kabûl ediyor... Netîce olarak, aşağıda, Atsız'ın, -mezkûr makâlesinde- İslâmın hakîkatini reddeden iddiâlarını tasnîf ederek naklederken daha iyi farkedileceği üzere, o, bunları, birinci derecede, Kemalist Tarih kitablarından devşirmiş, lâkin kaynağını tasrîh etmemiştir. Öyleyse bu bir fikrî intihâl değil midir Atsız'ın Müslümanlığı reddeden makâlesindeki belli başlı iddiâlar Nihal Atsız'ın (Ötüken mecmûasının Kasım 1970 târihli 11 83. sayısındaki) büyük bir teessüf hissiyle okuduğumuz "Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir" başlıklı inkârî makâlesinde, onun buraya kadar bahsettiğimiz iddiâları hâricinde kalanların ehemmiyete şâyân olanlarını, şu başlıklar altında tasnîf edebiliriz: - İslâm, bir milleti yükseltme kâbiliyetinden mahrûmdur; - Tevhîd akîdesini Kadîm Mısırlılar îcâd etmiş, onlardan Kitâb-ı Mukaddes'e ve Kur'ân-ı Kerîm'e geçmiştir; Kur'ânî Ulûhiyet telâkkîsi (onlarınki gibi) antropomorfikdir, aklıselîme aykırıdır; - Kur'ân-ı Kerîm, beşer eseridir ve Müsbet İlimler tarafından tekzîb olunmaktadır; - Hz. Muhammed, İlâhî Vahye mazhar ve bütün milletlere rahmet olan mübârek bir şahsıyet değil, Arab Milletinin bozuk ahlâkını ıslâh edip onu emperyalist hedeflere yöneltmek için Peygamberlik iddiâsına kalkışmış (şoven) bir Arab Milliyetcisidir... Atsız'ın iddiâlarını bu başlıklar altında naklettikden sonra, bunlardan sâdece birincisinin müzâkeresine geçeceğiz. Ayrıca, bir nebze de, Kur'ân-ı Kerîm'in Müsbet İlimler tarafından tekzîb olunduğu iddiâsı üzerinde duracağız. (Aksi takdîrde, zâten bu gibi istitrâdlarla bir hayli genişliyen çalışmamız, ana mecrâsından çok fazla uzaklaşacaktır...) Dîğer cevâblar, "Tekâmülle Yaratılışın ve Dirâyetci Müslümanlığın Hakîkati" başlıklı çalışmamızda Mâmâfih, Atsız, Mustafa Kemâl ve mümâsillerinin "İslâmın hakîkatsizliği"ne dâir ileri sürdükleri belli başlı iddiâlara, -Allâh kısmet eder ve Yeni Söz de bize imkân tanırsa- "Tekâmülle Yaratılışın ve Dirâyetci Müslümanlığın Hakîkati" ismini verdiğimiz bir sonraki çalışmamızda mufassalan cevâb vereceğiz. Bu çalışmamız, yeni değildir; esâsı, 1984-1985 senelerine çıkmaktadır. Lâkin onu şimdiye kadar neşir imkânı bulamadık; sâdece, şu makâlemiz ve kitablarımız, o çalışmamızın ışığı altında yazıldı ve ondan bâzı parçalar ihtivâ ettiler: - "Müslüman Bir Aydının İslâm Hakkındaki Şüpheleri", Defter; Edebiyat Tarih Politika - Felsefe, Nisan-Mayıs 1988, sayı: 4, ss. 100-140 (Sâhibi ve Yazı İşleri Müdürü: Semih Sökmen; Hakem: İskender Savaşır; Ruşen Çakır'ın tavassutuyle neşredildi); - Süleyman Demirel veyâ Yalan Üzerine Kurulu Bir Politik Hayat, Ankara: Hakikati Arayış Neşriyâtı, 1990, 13x19,5 cm, 315 s. (bâhusûs "Farklı Düşünen Bir İnsanım" başlıklı Medhâl ss. 1330- ve "İlmî Zihniyet ve İnsan Hakları Açısından Şeriatin Tenkidi ve Alternatif Bir Müslümanlık Anlayışı" başlıklı Zeyl, ayrıca Dr. Reşad Halife ile Çetin Emeç'in katli gibi cinâyetleri takbîh eden İlâveler ss. 273311-; Tavzîh: O zamânlar, "Şerîat" tâbirini, "Rivâî İslâm" karşılığı olarak kullanıyorduk; bilâhare, onun, aslında tahrîf edilmiş Kur'ânî bir ıstılâh olduğunu düşünerek, cephe aldığımız İslâm telâkkîsini "Şeriatci İslâm" şeklinde ifâde etmekden vazgeçtik ve hatâmızdan alenen rücû ettik; senelerce, merâmımızı ifâde için münâsib tâbirler aradıktan sonra, nihâyet, "Rivâî Dirâî Tefsîr" tâbirlerinden aldığımız ilhâmla, "Rivâyetci Müslümanlık" "Dirâyetci Müslümanlık" tefrîkinde karâr kıldık); - Kur'ânî Hadîslerin Diliyle Hz. Muhammed'in Gerçek Şahsıyeti: Sevgi Peygamberi, Ankara: Hakikati Arayış Neşriyâtı, 1996, 13x19,5 cm, 382 s.; - Kur'ânî Milliyet Telâkkîsi ve Irkçılık Sapması, Ankara: Kurtuba Yl., Ocak 2016, 16x24 cm, 470 s. ("Rivâyetci Müslümanlık" "Dirâyetci Müslümanlık" tâbirlerini ilk def'a bu kitabımızda kullandık). Mezkûr çalışmamız, haftada bir gün birkaç sâat ve üç sene zarfında bir grup arkadaşla yürüttüğümüz İslâma dâir tedkîk ve müzâkerelerimizin netîcesinde, 1984-1985 senelerinde geçirdiğimiz derin fikir buhrânının mahsûlüdür. On seneyi içine alan o devrede, "bir lokma, bir hırka" yaşıyarak İslâm Dâvâsı uğrunda çalışıyorduk. 1984 senesine geldiğimizde, içinden çıkamadığımız Mezheb, Hadîs, Fıkıh, Tefsîr, Kelâm mes'eleleri sonunda bizi İslâmın hakîkatinden ve Allâh'ın mevcûdiyetinden şüpheye düşürmüş, pusulamızı şaşırmıştık. Gece-gündüz araştırıyor, tefekkür ediyor, mutmâin olacağımız hâl çârelerine ulaşamıyorduk. Iztırâbımız had safhadaydı; bunalıyor, zamân zamân çıldırmanın eşiğine geliyorduk. Başka hiçbir işle meşgûl