Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (9)

"Her biri ayrı ayrı birer mevzuu tasvir ve temsil eden bu destanlar, teravih namazını müteakıp temcid vaktine kadar davulun refakatinde halka söylenen ve bir eğlence mevzuu olduğu gibi İstanbulun kendine hâs an'anesini yaşatan karakteristik eserlerdir. "Bu destanlar şekil itibariyle edebiyatımızda destanların tâbi oldukları nazım usulüne şeklen uygun değildir, fakat mâna itibariyle tam bir destan halini arzetmektedir. "İlk bakışta mâniler gibi murabba yani dörtlük bir kıt'a gibi görünürlerse de mevzuu olan medih veya tasvir, müteakıp murabbalarda devam ettiği için destan mahiyetinde mâni katarları diye kabul etmek zarurîdir. Nitekim bu sebeple kitabın ismine de (Destanlar ve Mâni Katarları) konulması münasip görülmüştür. "Mevzuunu teşik eden maddeler; horoz, keçi, pire, köpek, kaz ve ördek gibi hayvan karakterlerini göstermek, para saymak, takılmak ve bekçiye lâtifeler yapıp cinaslar, nükteler savurmak suretiyle kısmen letâife ve kısmen de zamanın ve devrin bâzı âdâb ve âdetlerini de tasvir etmektedir. Maâlesef yine bozuk cümle! "Bu arada Adakale, Ayasofya kütüphanesi, Simkeşhane, iç ve dış bedestanlar, eski saraçhane, Kız kulesi ve İstanbulun esnafiyle yalı ve seyran yerlerinden de bahsedilmektedir. ... "Destanların içinde geçen tarihî binalar ve vakalar, bunların bir buçuk ve hattâ iki asır evvele ait olduğunu ve o devrin hem yaşayışını hem de halk duygularını belirtmesi bakımından, İstanbulun, yazı diliyle ifade edilmiş asil ve canlı birer levhalarıdır. "Bu destanların bir kısmı isimsiz ve tarihsiz olarak taş basmasiyle basılmış ve üzerleri kaba saba resimlerle doldurulmuştur. Biz buraya taş basmalı olanlarla Fatihte Millet Kütüphanesinde merhum (Ali Emiri efendi)ye ait yazma mecmualarda gördüğümüz destanları da ilâve eyledik. İlh..." (Dağlı 1948: 3-4) (Caner Cangül, 2008; https:www.canercangul.com9479i-mahmut-kutuphanesi-ayasofya; 10.4.2022) Ayasofya Kütübhânesi'nin Câmi harîmindeki çift kanadlı kapısının "Yâ Fettâh" yazılı tokmakları... Ayasofya Kütübhânesinin Destanı Dağlı, Ayasofya Kütübhânesine dâir Bekci Destanını nakletmeden evvel Destanda tasvîr veyâ zikredilen eşyâ ile Kütübhâne'nin 1947'deki hâlini mukâyese ediyor ve büyük bir mutâbakât olduğunu tesbît ediyor; mâmâfih, Hazîne-i Kütüb Odası'nda tavana asılı mâdenî küre üzerine yerleştirilmiş elmasın eksikliği hemen dikkati çekiyor (ki bu elmas, -dîğer birçok eşyâ gibi- Ayasofya Câmii'nin Bizans Müzesi'ne tahvîli esnâsında yok edilmiş olabilir): "...Yine kitap odasında tavandan aşağıya sarkıtılmış altun sarısı renginde iki adet (çiftvavlar) göze çarpmaktadır. "Bu iki çiftvavların arasında orta boy karpuz büyüklüğünde ma'denî ve biraz beyzî şekilde bir yuvarlak asılıdır, bu yuvarlağın üzerine firuze gibi taşlar konulmuştur. Gerek vavların ve gerek diğer eşyanın kıymetlerinin takdiri bu işlerden anlayanlara ait olmakla beraber bir Padişah tarafından konulduğu düşünülürse herhalde değerli bir şeyler olmaları icap eder. "Destanda yazılı olan eşya ile bu gün mevcut olanlar arasında mutabakat vardır; yalnız destanda, yuvarlak ma'denî dökmenin üstünde bir elmas bulunduğundan bahsedilmekte ise de şimdi böyle bir taşın mevcudiyetinden kimse malûmat sahibi değildir. Yine destanda padişaha mahsus bir taht bulunduğu yazılıdır; bu gün böyle bir şey yoktur. Esasen taht denilen bu şeyin; Padişah buraya gelince oturmasına mahsus bir kürsiy olması muhtemeldir. "Bu kütüphâne I inci Sultan Mahmut tarafından yapılmıştır. O devrin şâirlerinden (Zeyniy) mahlaslı bir şâir şu beyti ile tarihini söylemiştir ki; Ebced hesabiyle (1152) senesini göstermektedir: "Görenler târih-i matbuun didiler Zeyniyâ