''Zulmünüz Artsın'' ve ''Samsun Buluşması...''

Ne çabuk unutuldu ünlü kumpas davaları. İstanbul'a 90 km. uzaklıkta olan Silivri'de 5 ayrı üniversite okusam öğrenemeyeceğim gerçeklerle yüzleştim. Ne günlerdi... Sadece ajans muhabirleri ve birkaç aile yakınının takip ettiği duruşmalarda duydum: "Zulmünüz artsınız ki; tez zeval bulasınız" sözlerini. Azerbaycan'da "Ürek sözü" olarak nitelendirilen "Yürekten gelen derin ses" beynime paslı bir çivi gibi çakıldı. Arşiv kutularımın içinde "Çeyiz" gibi sakladığım ajandalarımın en az 5-6 cildinde tırnak içine alarak yazdığım bu söz, tarihe tanıklık etmek görevini yerine getiren gazeteciliğin ötesinde insan olarak "Yürek sızım" oldu... Çalışma masamın duvarına renkli yapıştırma kağıtlarına yazdım. Ve aradan yıllar geçmesine rağmen muhafaza ediyorum. Ve Silivri'nin soğuk ve sıcak günlerinde 2 hafta süre ile sabah 09.00'da başlayıp bazen gece 01.00'e kadar devam eden duruşmalarda not ettiğim sözün aslında Yaşar Kemal'in 1995 yılında yayınladığı "Zulmün Artsın" adlı kitabından alıntı olduğunu öğrendim. İlk fırsatta temin edip çantama yerleştirdim. Bazen nöbet çadırında bazen de Ankara-İstanbul arasındaki yolculukta okuyup, altlarını çizerek bir nevi içselleştirdim. Şimdi çoğu firari ya da hapiste olan hakim ve savcılara isyan ederek dile getirilen bu sözleri sayılarını hatırlayamadığım soruşturma ifadelerimde birkaç defa söylemek zorunda kaldım. Sağolsun değerli avukatlarım ifade tutanaklarından bu sözlerimi çıkarttırıp yeni davalarla karşılaşmamın yolunu kapattılar. Ağız tadı ile hapis yatmamı engellediler. Canları sağolsun. Yaşar Kemal "Zulmün artsın ki çabuk zeval bulasın. Anadolu'da zalimler için böyle derler" demiş. Bir başka deyim ile: "Senin zalimliğin, kötülüğün, baskı ve keyfiliğin artsın ki en kısa zamanda belanı bulasın. Ve gidesin!" anlamını taşır. Anadolu'muzun bu eşsiz öz deyişinden sonra gerilere "Caligula"ya, 1938'lerde yazılan tiyatro oyununa gitmeye gerek yok. Bedelini binlerce yıldır ödediğimiz Anadolu topraklarında "Zulmünüz artsın"a binlerce kez tanık olmuşuzdur. Olmaya da devam ediyoruz. Daha dün, İstanbul'da "Adliye Sarayı"nda bir kez daha tanık olduk. "Milletle inatlaşma"ya kalkışanların 13 binlik farkı 806 bine çıkararak "Zalimlere" ders veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Ekrem İmamoğlu'na reva görülen cezadan sonra "Zulmünüz artsın" sözünü hançeremi yırtarcasına tekrar ettim. Arkasından "Kendi ayaklarına sıktılar" yorumunu yaptım. Recep Tayyip Erdoğan'ın, Siirt'te okuduğu şiirden dolayı aldığı cezanın onaylanmasından sonra Pınarhisar Cezaevine gidişi geldi aklıma. "Muhtar bile olamaz" manşetleri atılan Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılmasında dahli olanları bugün tartışmaya niyetim yok. "Tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınsa hiç tekerrür eder miydi" diyen Ziya Paşa'nın uyarılarını "Fesli Kadir"den tarih öğrenenler bilmezler!.. R.T.Erdoğan'ın hapsinden sonra büründüğü "Mağdur rolü" ile "Siyasi fenomen" oluşu unutulmasın. Erdoğan ile İmamoğlu'nun sarf ettiği sözler Türk Ceza Kanunu'nda farklıdır. İmamoğlu'na verilen ceza tamamen "Niyet okuma"dır. Hukuka aykırı olduğu gibi "İhsas-ı rey" anlamını taşımıştır. Vesayet altındaki hukuk, İmamoğlu'na reva gördüğü hukuksuz ceza ile "İmamoğlu'nu Erdoğan karşısında alternatif kişi" haline getirdiler. Ekrem İmamoğlu her şeye rağmen "Sağduyu"