Emekli de olsa askerin afet refleksi...

Tabiatın varlığının en önemli kanıtıdır ağaç... Ve ağaç üzerine Türk tarihinde binlerce özdeyiş bulunur. Bizde ortak iz barakanı "Ağaç yaşken eğilir"... bir başka değim ile eğitim ve pedagojide "Yönlendirilir" anlamına gelir... Askerî eğitimin temelinde de bu vardır. Nitekim dünyanın tüm başarılı orduları bu esas üzerine kurulmuştur. Cumhuriyetten önce Osmanlı, Selçuklu ve hatta Göktürkler'e kadar ilkokuldan sonra "Askerî eğitim" başlar. Çok gerilere gitmeyelim. Mustafa Kemal de "Askeri Rüştiye"de eğitim gördü. Cumhuriyeti kuranların arasında yer alan "Türk Aydınları" kesinlikle "Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye" üçgeninde yetişmiştir. Kendi adıma, 1978 koşullarını yeni nesiller hatırlamaz, 12 Eylül öncesinin terör ortamında zeki çocukların aileleri kolej, Robert, Galatasaray, Fen Liseleri gibi özel okullar yerine çocuklarını terör belasından kurtarmak için "Askerî okullara" yönlendirdi çocuklarını... Benden öncesi ve bizden sonraki canım memleketimin en zeki çocukları girdi askerî mekteplere... Dünyanın iddialı ülkeleri Rusya'da "Frunze Akademisi"nin ortaokul bölümü vardır. ABD'de "West Point"in, İngiltere'de "Kraliyet Akademisi" ve Almanya'da "Naval Academy at Mürwik" mevcuttur. Askerî ortaokul ve askerî lise... Bu gerçekle yüzleşmedikleri için ilkokul sonrası başlatılan "İmam Hatipler" yüzünden, normal liseler, Anadolu ve Fen Liseleri tahrip edildi. Ve İmam Hatipler dayatılan müfredat yüzünden "Deizmin kaynağı" haline dönüştüler. Lakin uyanmadı dinbazlar! Mevzu derin. Eğitim konusunda. Askerî Lise ve Harbiye'de geçirdiğim 8-9 yıl boyunca çok güzel dostluklar oluşturdum. Mezun olmasam da "Harbiye Ruhu"nu bugün de taşıyorum. Sivil hayatımda askerî mektepteki arkadaşlarımla hiç irtibatımı kesmedim. Kimine kız istedim. Kiminin nikah şahidi oldum. Siyasete hep beraber mesafe koyduk. Zaman zaman önerilerim oldu eğitimden ve gelişmelerden yana. tartışmanın zamanı değil. "Halkla İlişkiler-İletişim-Tv-Radyo gibi tekliflerimi yazıp, dillendirdiğim için beklentiye sebep oluyorsun" diye randevu alamadığım günleri bilirim. Başta "Ergenekon-Balyoz-Askerî Casusluk gibi Kumpas Davaları" öncesi önerilerimi kabul etmeyen çook yüksek rütbeli komutanların, cezaevi ve duruşma arası görüşmelerimizde "Helallik istemişlikleri vardır." Ama asla izin vermem. Bazıları anı-belgesel kitaplarında yazmıştır. Utanarak ifade etmeliyim ki söz konusu davalarda yargılanan, tutuklanan, adı geçenlere de "Yaşadıklarınızı mutlaka yazın. Basımı ve dağıtımında elimden geleni yapacağım" sözünü vermiş kişi de bu satırların yazarıdır. Kiminin redaktörlüğünü yaptım. Bastırdım. Tanıttım. Kısacası Kara Harp Okulu'nun kampında ettiğim "Askerî Yemin"in, "Silah arkadaşlığı hukukunun" yanında yer aldım. Kumpas Davaları esnasında görevli-emekli ve ailelerle "Sivil itaatsizlik-Pasif Direniş Metotları" üzerine önerilerim oldu. Eğitim ve yaşam şekillerine uymadıkları için kabul görmedi ilk etapta. Derken "Sessiz Çığlık"ları başlattık Cumartesi günleri geç de olsa. 106 hafta gerçekleştirdiğimiz, ilk günler 25-30'luk sayı, gün geldi 3-5 bine