Türkiye'nin algıları, gerçekleri ve talihsizlikleri

Türkiye'nin bugün dünya ekonomisinde ve siyasetinde hak ettiği yere doğru hızla yol alıyor olduğuna dair genel bir algı var. Bunun sadece bir algı meselesi olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Hatta konuyu algıdan açtığımızda belli mecralarda tam tersi bir algının da sürekli işlendiğini de görmezden gelemeyiz. Bugün dünya ölçeğinde yaşanmakta olan bir ekonomik krizin sert dalgalarının kıyılarını dövüyor olduğu bir gerçek olsa da Türkiye son yirmi yıldır ihracatını sekiz katına çıkarmış, sanayisinde gözle görülür bir ilerleme kaydetmiş, yüksek teknolojik ürünleri üretmeye dönük bir know-how birikimini sağlamaya yönelmiş, 208'i bulmuş üniversite sayısıyla önemli insan sermayesi üretmeye dönük bir atılım yapmış bir ülke. Sağlık, ulaşım, eğitim, sanayi, kentleşme ve teknoloji konularında sağladığı gelişmelerle yaşam tarzı değişimi de yaşamış. Bu değişim birçok alanda başarılarla taçlanıyor.Özellikle savunma sanayi alanında katedilen başarılarla Türkiye kendi içindeki terörü neredeyse bitirmişken, Azerbaycan, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Somali gibi ülkelerde yaptığı başarılı operasyonlarla bölgesinde dünya dengelerini değiştiren bir ağırlığı herkese hissettirmeye başlamış. Bu ağırlığıyla, Balkanlardaki sorun alanlarında, Katar'a yönelik kuşatma ve işgal girişiminde, Kuzey Irak ve Suriye'de gidişatı belirleyen güçlü bir aktör olmuş.Bütün bunlar Türkiye'nin gücünün ve ağırlığının hissedilmesini sağlayan algılar da üretiyor, hem içerde kendi halkı nezdinde hem de dışarıda. Dostun düşmanın algısı bir olmamak şartıyla tabi. Algılardan bahsettiğimizde ağzınızla kuş tuttuğunuzda düzeltemeyeceğiniz bakış açılarına, nazara, hasede bir şey yapamazsınız tabi. Bu içerde de öyle dışarıda da öyle. Siyasal hermenötik alanına giriyor konu, biraz uzun ama anlaşılmaz bir konu değil. Ancak siz ne yapsanız herkes istediğini anlayacak diye sizin yanlış yapma hakkınız yoktur, neticede sizin doğru olanı doğru bir şekilde, doğru niyetle yapmanız gerekiyor. Elbette yaptığınız doğruları, size karşı bir önyargısı olmayanlara da doğru bir şekilde anlatmanız çok önemli. Anlattıklarınızın bir "Türk'ün Türk'e propagandası" düzeyinde kalmaması da gerekiyor. Anlaması gerekenlere, uygun ve doğru mesajlarla ve dillerle anlatmak gerekiyor. Türkiye bugün kendi vatandaşlarının zannettiklerinden çok daha fazla dünyanın her tarafından büyük bir ilgi, merak ve takdir konusu bir ülkedir. Bilhassa İslam dünyasında insanların büyük bir merakla, ilgiyle, takdir, hayranlık ve güzel temennilerle izleniyor. Ne yazık ki, İslam dünyasında halkıyla devletiyle başarılı bir bütünlük modeli ortaya koyabilen tek ülkedir. Kendi halkını temsil eden bir devletin olduğu ve bu halka karşı hesap verebilen, bu sayede halkına iyi hizmetler götürme yükümlülüğünü hisseden tek model Türkiye'de. Bu model bütün İslam dünyasının da aradığı bir model, ancak böyle bir modele ulaşabilmek onlar açısından hiç kolay değil, çünkü başlarında onlara hizmet etmek ve onları temsil etmek üzere değil, onları kontrol altında tutmak üzere ordular kurmuş güçler var.Türkiye'ninse bu özelliği elbette onun en önemli gücü olsa da ezeli bir özelliği değil. Türkiye yakın zamana kadar bu halklardan çok da farklı bir noktada değildi. Ordu siyasetle, halkın inanç ve değerleriyle uğraştığı kadar ülke savunmasıyla meşgul değildi o yüzden başta basit bir terör meselesini bu anlayışla bir deve dönüştürmekten başka bir şey yapamadı.Türkiye'nin bir dünya gücü haline gelmiş olduğu bir yerde iyi bir kamu diplomasisiyle Türkiye'nin bu durumunu işleyecek söylemler elbette gerekiyordur. Ancak bu söylemleri işleyen özellikle sinema ve dizi dillerinde çok dikkatli olmak gerekiyor. Türkiye'ye yeni ve bambaşka bir rol atfeden bu dil zaman zaman Türkiye'yi yücelteyim derken başkalarını kolaylıkla aşağılama, yersiz, temelsiz ve haksız bir ötekilik algısı yaratma yoluna gidebiliyor.Unutmamamız gereken bir gerçek şu ki, bugün Türkiye adına