İslâmcılara azıcık hikmet penceresinden baksak

"Türkiye siyasal İslamcı hareketinin referans noktalarında Mevlânâ'yı göremezsiniz, Yunus Emre'yi göremezsiniz Bu aslında yeni bir düşünce tarzıdır ve tecrübe edilmemiştir. 1920'lerden itibaren tecrübe edilmeye Müslüman Kardeşler hareketi ile başlandı. Aslına bakılacak olursa Hasan el-Benna'nın kendisi bir Şazeli dervişiydi. Yapısal olarak da aslında Şazeli tarikat modelinin sosyalleştirilmiş haliydi. Ardından gelenler bu davranışı sürdüremediler ve Selefileştiler. Sonra onları pasiflikle suçlayan daha radikal akımlar Kardeşler'i bıraktılar. Daha uç noktalara vardılar. Bugün o damarın vardığı tepe nokta El-Kaide oldu."Bayram mesajlarının arasında mesaj kutuma böyle bir alıntı girdi. Arka arkaya okuduğum cümleler Türkiye İslamcılığına dair ilginç ama bir o kadar genellemeci, klişeci ve hızla kotarılmış bir tarif gibi geldi. Yine de mutlaka belli bir gözleme, belli bir örnekleme dayanıyordur bu çıkarımlar, velev ki genellemeci olsun.İlk anda acaba hangi İslamcılardan bahsediyor, diye sordum kendime. Bilebildiğim kadarıyla Türkiye İslamcıları, Türkiye'nin siyasal İslamcı hareketi başlığı altında değerlendirilebilecek enva-i çeşit insan, topluluk, edebiyat var. Çok çok azı böylesine Mevlana'yı, Yunus Emre'yi tanımaz veya bir tür dışlama tavrı içinde bulunur. Mesela Türkiye siyasal İslamcı hareketinin en önemli referans noktalarından biri hatta İslamcılık üzerine İletişim Yayınlarına hazırladığım derleme kitabında İslamcıların Muallim-i Sânîsi olarak nitelediğim Sezai Karakoç'un el kitabı mahiyetinde yazdığı bir Yunus Emre kitabı bir de Mevlana kitabı bulunur. Her biri onlarca baskı yapmış, okunmuş. Hiç değilse bu İslamcılar en azından Sezai Karakoç dolayımıyla bile olsa bu iki isme yabancı değil, bu iki isme o kadar da mesafeli değiller.Kastedilenin Hasan el-Benna'dan mülhem uluslararası İslamcılıktan tercüme hareketi olduğu sonraki cümlelerden anlaşılıyor tabii. Burada da çok aceleye getirilmiş, cümlede verilen bilgilerin hakkı tam ödenmemiş bir çıkarım ilk anda dikkat çekiyor. Kendisi de bir Şazeli olan Hasan el-Benna kuruluşuna önderlik ettiği İhvan cemaatine İslam'ın hiçbir ekolünü farz kılmadı. Bunun anlamı onun İslam kardeşliği altında herkesi kucaklayıcı olması. Sonradan gelenler (kim, hepsi mi yoksa bir kısmı mı, yoksa kendilerinden zaten ayrılmış olan insanlar mı) bunu devam ettirmemiş, selefileşmiş ve bugün o damarın vardığı tepe nokta El-Kaide olmuş.Hikâye özetleri çoğu zaman hikâyenin kendisinden çok daha farklı hikâyeler anlatır. Alakasız olaylar arasında çok hızlı nedensellik ilişkisi kurulur mesela. El-Kaide'ye kadar uzanan hikâyede nedensellik ilişkisi ne ile ne arasında kuruluyor meselaSözkonusu olan bir metin veya belli bir dini anlayış ile el-Kaide arasında bir nedensellik ise, bu nedensellik neden bütün İhvan cemaati için aynı sonucu doğurmamıştır mesela Neden Yahudilerin tamamı aynı Tevrat'ı okuduğu halde bir kısmı terörist-soykırımcı-vahşi-barbar Siyonistlere dönüşüyor da bazıları tam aksine gayet ılımlı ve anti-siyonist olabiliyorlar, mesela Neden bütün Hıristiyanlar aynı İncil'i okuyup bir kısmı muhterem, insancıl birer ehlikitap olarak kalıyor da bir kısmı bağnaz Evangelikler veya Haçlılar haline gelebiliyor, mesela Neden Kur'an'ı okuyan insanların bir kısmı DAEŞ'çi oluyor da bir kısmı sufi oluyor, mesela Asıl etki ve bütün etki, tamamen Kur'an'dan diyebiliyorsak, bu etki neden farklı şekillerde tezahür edebiliyorElbette işin içine biraz da sosyolojik değerlendirmeler girecektir. Yıllarca kendi İslam'ının Hanefi ve Eşari olmasından ötürü Taliban İslam'ından farklı (dolayısıyla üstün) olduğunu söyleyerek bir ayrıcalık hisseden Türk İslam'ı, Taliban'ın da hem Eşari hem de Maturidi olduğunu öğrendiğinde küçük çaplı bir aydınlanma mı yoksa bir hayal kırıklığı mı yaşamalıBurada kendine her durumda bir ayrıcalık üretmek isteyen bir zihin yapısı, din konusunda da boş durmamış oluyor. "Benim dini yorumum onunkinden daha iyi; dolayısıyla ben ondan üstünüm" siyakından daha karmaşık olmayan bir mantık. Neresinden bakarsanız her yerde karşımıza çıkabilecek evrensel bir olumsuzluk.Mesaj kutuma küçük bir alıntıyla düşmüş linke gittiğimde karşıma Yeni Şafak'ta yayınlanmış değerli dostumuz Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'la yapılmış bir mülakat çıktı.Açıkçası şaşırmadım. Erol Hoca ile karşılaştığımız her zeminde neredeyse şahit olduğum tipik "İslamcı ötekileştirmesi"nin