İnsan nasıl affeder

Uzun zamandır Risale-i Nurlarda, Bediüzzaman'ın yaşadığı tatsız ve olumsuz olaylara karşı nasıl sabrettiği ve ona her türlü eza ve cefa çektirenleri nasıl affettiği, araştırdığım bir konuydu. Nasıl bir düşünce ve manevi altyapısı var ki, bizlerin, bırakın büyük tahkirleri, tezyifleri en küçük bir imayı dahi kaldıramadığımız ve affedemediğimiz bu duygu hallerini, Bediüzzaman sağlıklı bir zihin alt yapısı ve hangi duyguyla başarmıştır

"İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda tezyifkârâne, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle şöyle bir hakikat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana helâl ettirdi." (16. Mektup.)

Bediüzzaman, cevabına, "Nefsime dedim" cümlesiyle başlar. Bu başlangıç çok manidardır. Bir saat kadar eski Said damarıyla müteessir oldum ifadesi böyle bir durumla karşılaşan her insanın hissedeceği bir duygudur. Fakat sonrasında Bediüzzaman bir dizi hikmet okumaları ve zihinsel süreçlerden geçerek bir muhasebeye girişir. Fakat bu muhasebeye girişmesinin arka planında Cenab-ı Hakkın rahmetinin olduğunu vurgular. Benim esas dikkatimi çeken nokta tam da burasıdır. Cenab-ı Hakkın rahmeti nasıl celp olmuştur Sadece malumat yeterli olsaydı (bizde çoğu zaman bu dersleri aldığımız halde) hemen bu bilgiler zihnimize gelip bizi su-i davranışlardan veya su-i duygulardan kurtarırdı. Oysa okuduğumuz dersler tam da onu kullanmamız gereken yerde neden imdadımıza koşmuyor Neden biz affetmekte zorlanıyoruz veya affedemiyoruz

Buradaki düşünce ve manevi alt yapının sağlamlığı, kalpte yatan şefkat duygusu, ilmin izzeti, takva, hilm ve vakar gibi haller öfkeyle hareketi engellediği gibi, Cenab-ı Hakkın rahmetini de celbeden manevi haller olsa gerektir. Kişinin vakar ve hilmini sadece öfke yok eder ve kişi öfkelendiğinde haddi aşarak adaletten ayrılır ve düşmanlık yapar. Kişi öfkelendiğinde sövmek ve dövmek gibi dengesiz hareketlerle haddi aşar.

Fakat ilim, fazilet ve takva sahibi kimse öfkelendiğinde veya müteessir olduğunda takvası onu, söz ve hareketlerinde dengeli davranmaya ve sabretmeye sevk eder. Önce ilmi ona engel olur, sonra Cenab-ı Hakkın rahmeti celp olur ve kalbi kuvvetlenir, nefsi sakinleşir. Kalp atışı ve kanın düzeni normalleşir, böylece ilmin fazileti ve etkisi ortaya çıkar. Bu ilk aşamadır yani gadabın ifrattan kurtulmasıdır.

İkinci aşaması ise affetmek sürecidir. Affetmek kolay bir süreç değildir. Uğradığı haksızlığa tepki olarak her türlü olumsuz düşünceleri ve olumsuz davranışları bilinçli olarak terk etme ve bunu sürdürme çabasıdır. Önce nefsinden başlamak suretiyle nefsini terbiye noktasında meseleye bakar ve sükûnete çağırır. Bunu bir dizi hikmet okumalarıyla yapar. "Eğer bu adamın tezyifi, hakareti nefsimin kusurlarını ve ayıplarını söylemek ise... Allah ondan razı olsun..." (16. Mektup 3. Nokta) diyerek, öfkeyi yok eder.