Palandöken

17-26 Mayıs 2024 tarihleri arasında Erzurum'da bir kitap fuarı düzenlenecekti. Davet edildim, sözlü olarak fuarın onur yazarı olacağımı belirttiler. Çok sevindim, çünkü ben Erzurumluyum ve Palandöken isimli bir de romanım var. Erzurum'daki bir kitap fuarına onur yazarı olarak davet edilmek bana onur verecekti. Hemen kabul ettim. Ancak az sonra fuarla ilgili basın bülteninde ve protokol davetiyelerinde onur yazarı olarak adımın geçmediğini öğrendim. Daha da önemlisi fuar yönetimi benim dışımda bazı yazarları ve yayınevlerini sakıncalı bulmuş, fuara girmelerini yasaklamıştı. Yani fuarda sansür uygulanacaktı. Bütün bunlardan ötürü fuara katılmamaya karar verdim.

Erzurum Kitap Fuarı'nın onur konuğu olarak milli eğitim bakanı ilan edilmiştir. Bildiğim kadarıyla kitap fuarlarının onur konukları siyasetçiler değil yazarlar olur. Fuarı düzenleyenlerin bu tercihleriyle maalesef okula giren siyaset kitap fuarına da girmiştir.

Eğer söz konusu kitap fuarına gitseydim oradaki konuşmamda Palandöken romanımdan da söz edecektim. Orada edemedim, bu yazıda edeceğim.

PALANDÖKEN NE ANLATIYOR

Palandöken romanımda, dağ var, artık daha az yağsa da kar var, kardelenler var, çocukluğum, annem babam var, Havuzbaşı var. Palandöken'de yoğun şekilde öz analizimi (self analiz) yaptım, kendi çelişkilerimin yanı sıra hemşerilerimin ve ülkemin insanının çelişkilerinden söz ettim. Palandöken'de roman şeklinde bir otobiyografi kapsamında olayları coğrafyadan kültüre, tarihten günümüze bütünsellik içinde ele almaya çalıştım.

Çocukluğumda yaz aylarında daha Güneş doğmadan sokaklardan tak tak nal sesleri gelirdi. Buzcular eşekleriyle, katırlarıyla, kış aylarında Palandöken'deki mağaralara istifledikleri buz kalıplarını almak için yola çıkarlardı. Braudel, "Akdeniz" adlı kitabında Akdeniz çevresindeki dağlarda, örneğin Uludağ'da aynı yöntemle yaz aylarında yüzyıllardan bu yana buz elde edildiğini anlatılır. Galiba Palandöken, Akdeniz'in az ötesindedir.

Zorlu kış şartlarında aylarca evlerine kapanan Erzurumlular doğaya uyum sağlamayı öğrenmişlerdir ve defalarca Rus işgaline uğradıkları için de vatan sevgisini, vazgeçilmez şekilde yüreklerine yerleştirmişlerdir. Uzun kış gecelerinde tandır başında toplanıp konuştukları için olsa gerek mizah anlayışları da çok gelişmiştir. Ortaya çıkan bu güzelliği bozan bir tek şey vardır bu da siyasetçilerin tarihi çarpıtmalarıdır. Aziziye tabyasının Erzurum halkının gayretiyle çar ordusundan kurtarılması olayı son yıllarda Sultan Abdülhamit'in başarısı olarak sunulmaktadır. Oysa Nene Hatun'ların birer yıldız gibi parladıkları ve şehit düştükleri 1877'deki Aziziye savunmasında Sultan Abdülhamit'in övgüye değer hiçbir katkısı yoktur. Şehir kurtarıldıktan sonra Erzurum halkına sadece, hep böyle davranın mealinde bir tebrik telgrafı çekmiştir. Üstelik kısa bir süre sonra da Erzurum'dan istenen vergi artırılınca halk isyan etmişti.