Yılbaşına birkaç gün kalmıştı...

Yıl 1988... O yıl Manisa'daki şirketimiz yüksek bir miktarda Türkiye takvimi aldı. Yılbaşı yaklaştığı hâlde henüz elimizde çok miktarda takvim bulunuyordu. Müdürümüz Cahit Abi, "Orhan sen diğer elemanlar ve fahri çalışan arkadaşlar bu elimizdeki takvimler tükenene kadar her akşam satışa çıkacaksınız" dedi. Bu takvimleri satmak için her akşam köylere kasabalarda kahvehanelerde izin alıp televizyonları kapatıp konuşma yapıp takvim tanıtımını yaparak satıyoruz.Şimdi öyle mi bilemiyorum o yıllarda kahvehaneler ful insan doluydu... Tek kanal televizyonda Amerikan dizileri yayınlanıyor herkes pürdikkat çıtı çıkmadan bu dizileri seyrediyor bu sırada içeri giren seyyar satıcıları hiç dinlemiyor konuşmasına fırsat vermiyorlardı.Genelde kahveye girip durumu anlatıp izin istediğimizde kahveci "dizinin bitmesini beklemeniz gerekiyor. Ya da reklam arasında televizyonun sesini kısarım öyle konuşup satış yapabilirsiniz" derdi. Biz de mecburen o insanlarla o dizileri seyretmeye başlardık.Bazen de yaşlı genç dizideki olaylarla ilgili bizim de fikrimizi sorarlardı. Biz de iletişim kurmak için ister istemez diziler mevzuundan birkaç kelam ederdik.Gariban Anadolu insanı, âdeta dedesinin adın bilmezdi ama o Amerikan dizilerindeki bütün oyuncuların ismini ezbere bilirdi. Bu gariban köylü vatandaşa ne kadar entrika ahlakımıza uymayan konular varsa film diye dizi diye izletirlerdi. Dizi bitince de kahvehaneler boşalır herkes evine giderdi. İşte o boşluklarda takvim sattık sattık yoksa satamazdık. Bu sebeple