Çocuk gerçekten haklıymış...

"Beş on dakika öylece kalan Kolbüken, mahcup ve perişan hâlde kalkıp yanıma geldi..." Köyümüzde hemen herkesin gördüğünde hâl hatır sorduğu ama görmek ve görünmek istemediği adına "Kolbüken" dediğimiz adamın köye dönüşte karşılaştığımız olayını anlatmaya bugün de devam ediyorum... İsmail adındaki genç, Kolbüken lakaplı yol arkadaşımı atından indirip kolundan tutarak çalının kenarına götürüp diz çöktürünce doğrusu çok endişelendim. Ama o öyle yapmadı. Sonra da, sanki büyük bir adamın küçük çocuğa ceza verdiği gibi, Kolbüken'in kulağından sertçe tutup bağırdı: -Ben o zaman inekleri bahçene sokmamıştım tamam mı! Ve o domatesleri de hak etmemiştim! Peşinden, seri bir hareketle çalıların arasından, bir kese kâğıdı içinde çıkardığı olgun domatesleri teker teker, Kolbüken'in kafasına kafasına çarptı... Kolbüken'in saçı başı hatta yeni aldığı mintanı, üstü başı domates lekesi olup çıkmıştı... Hepi topu on dakikalık sürede olup biten hadiseden sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi oradan yaya olarak ağır adımlarla uzaklaştı İsmail Ben olanlara hiçbir anlam veremiyordum. Beş on dakika öylece kalan Kolbüken, mahcup ve perişan hâlde kalkıp yanıma geldi... Ağzını bıçak açmıyor, hep yere bakıyordu. Azıcık daha bekledim sonra atımdan inip kendisine yardım ettim. Atına bindirdim. Bir müddet konuşmadan yürüdük ama artık meraktan çatlayacaktım. Dayanamayıp sordum: "Nedir bu olanlar komşu" Biraz durup mahcup bir eda ile anlatmaya başladı: -Bu kadarını da hiç beklemezdim Hayret ettim doğrusu Demek ki çocuk gerçekten suçsuzmuş -Hangi çocuk -Bu İsmail işte O zaman sekiz-on