Berber Bekir

"Caddesi üzerinden geçerken tıraş olmasa bile uğramadan, selam vermeden edemezdi..." Kareli gömleğini ve krem rengi pantolonunu ütülemek ile meşguldü. Saat 17.20 vapuruna yetişecekti. Bir yandan ivedilikle ütüsünü yaparken diğer yandan ani ufak kafa kaldırışlarıyla duvardaki kahverengi saati süzüyordu. Saat 16.30 idi. Hızla ütülediği pantolonunu ve gömleğini bir çırpıda giydi. Henüz yeni tıraşlanmış saçlarını taramak amacıyla televizyon ünitesinin küçük çekmecesine yöneldi. Hızlı bir şekilde saçlarına son rötuşları verirken bir yandan da ceplerini yokluyor, çıkarken ocağın altını kapatmayı veya ütünün fişini çekmeyi unutmamaya çalışan bir kadın gibi çırpınıyordu...Günlerin uzunluğu ile insanın yüreğini ağaçla, yemişle, denizle, insanla hemhâl eden, insanı dört elle saran güneşi ile ikindi sonrası bir temmuz günüydü. Kulaksız'ın hemen yanı başında şirin ve dar bir Okmeydanı sokağıydı. Evinden adımını atarken bir yandan otantik ve artık neredeyse sadece yaşlı amcaların kullandığı açık kahverengi renkli kol saatini yokluyordu. Diğer yandan biraz sonra kendini atacağı Kulaksız'dan Hasköy'e inen o labirent gibi dik yamaçlı sokakları düşlüyordu. Mahallesi, hemen otobüs durağının ardındaki yokuştan inerken ilk mahalle idi. Beş on adımlık yarım yokuşu bir çırpıda çıkarken iki üç saat sonra ufuktan veda edecek güneş de yakmayan dokunuşlarıyla usul usul yokluyordu yüzünü...Bu, tarih, şair, nostalji, aşk kokan semtin emekçi esnafının, balıkçısının,