"Âlem unutur, kalem unutmaz!"

"Bu sözü çok değerli bulurum. Elli yıllık tecrübemle de öğrenmenin yolu yazmaktır" derim. Lise ve üniversiteye giderken her derste iki defter oluştururdum. Okulda anlatılanları birinci deftere yazardım. Eve gelince bu defterdeki bilgileri çok düzgün bir yazı ile ikinci deftere yeniden aktarırdım. Bunu yaparken ellerim, gözlerim, beynim konuyu tekrar etmiş olduğu için bilgiler daha kalıcı olarak belleğe yerleşirdi.İlkokulu ücra bir dağ köyünde okudum. Minicik tahta sırada 3 kişi oturarak bilgiler almaya çalışırdık. 70'li yılların karanlık, elektriksiz, çamurlu, sisli, fakir, gaz lambalı, cızırtılı radyolu ortamında öğrendiklerimin yüzde 90'ı hâlâ hafızamda, hâlâ belleğimde...Ortaokulu minicik bir ilçede (Kıbrıscık) okudum. 1979-82 yılları arasında kargaşa, silah sesleri, kukla örgütler, çatışmalar, boykotlar, ekonomik sorunlar, karaborsalar içinde yani iç burkucu bir ortamda, neredeyse her ay değişen öğretmenlerle eğitim almaya çalıştım.Sınıflar sobalı idi. Yarım yamalak ısındığımı hatırlıyorum. Ders kitapları zor bulunuyordu. Mevcut olanlar da çağ dışı, bilimden uzak çarçur idiler.Emperyalist ülkelerin kurgulamasıyla yaşanan sağ-sol kavgaları sebebiyle ortaokulda matematik, fen, İngilizce, Türkçe gibi temel derslerin yarısından çoğu boş geçerdi. Zira öğretmen yoktu. Olanlar da sık sık izin, rapor alıyordu.Liseyi 34 kişilik sınıfta, tümüne yakını gariban köylü çocuklarından oluşan Bolu'da Meslek Lisesinde okudum. Öğretmenlerin çoğunun dünyadan, üretimden, teknikten haberi yoktu. Kitap, gazete, dergi, makale takip edeni pek görmedim. Kütüphaneye de