Süleyman'ın adaleti
B.
Avusturya Parlamentosu'nun önünde çadır kurmuş PKK'lılar Abdullah Öcalan için özgürlük isterken, başlarında dikilen Viyana polisi kendilerini "nahoş" saldırılardan koruyor.
Aynı, Kur'an-ı Kerim yakan melunları korudukları gibi." Terör örgütü propagandası yapmak serbest mi Avusturya'da" diye soruyorsun; ukala bir eda ile "Siz alışkın değilsinizdir, bunun adı fikir özgürlüğü" diyor.
Fikir özgürlüğünün ne anlama geldiğini ve sinirlerinin nereye kadar olduğunu tahmin edersiniz. "İsrail çocukları öldürüyor" diyen avukat Astrid Wagner linç ediliyor, antisemitizmle itham ediliyor, kapa çeneni deniyor.
Düşünce özgürlüğünün ne demek olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz. Başkaları yiyebilir ama biz yemiyoruz.
Kurguladıkları dünyanın talim-terbiye kuruluna verdikleri isim düşünce özgürlüğü. İnsan hakları, eşitlik, terör-terörist ve bunun gibi onlarca ne olduğunu ancak kendilerinin bildiği tarifi kendi talim terbiye kurullarınca yapılan hudutlar dahilinde yaşamanızı talep ediyorlar.
İlginç bir biçimde, mutlu olmanızın ilk şartının sizin ve değerlerinizin beş para etmez, kötü; insanlığa zarar veren şeyler olduğuna ikna ediyorlar sizi.
Sonrasında, dünyanın her yerinde kabul gören makbul dünya vatandaşı oluveriyorsunuz. Buna gerçekten inanmış, tamamen ikna olmuş, hatta borazanlığını yapanlarla çepeçevreyiz.
Bir süredir Hazreti Süleyman'ın adalet sınavını düşünüyorum. Bu bebek benim diyen iki kadın arasındaki münazarayı çözmek için bebeğin kılıçla ortadan ikiye kesilmesini buyurmuştu da, bebeğin annesi feryat ile "tamam verin diğer kadına, yavrum yaşasın" demişti.