B.
Dört temel soruya cevap vermeden tartışılan konu hakkında bir noktaya varmamız mümkün değil:
1- Devlet Bahçeli'nin yapmış olduğu çıkışla başlayan sürece ihtiyacımız var mı
2- Kamuoyu sürece ve atılan adımlara ikna oldu mu
3- Sürecin bundan sonra atılacak adımlarını neye göre belirleyeceğiz
4- Siyasete, bürokrasiye ve vatandaşa düşen görevler nelerdir
Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu, terör sorunu ... Kim her nasıl adlandırırsa adlandırsın bu bir vakadır ve her vakanın bir şekilde nihayete erdirilmesi gerekmektedir. Sahipsiz cenaze gibi meydanda bırakarak hiçbir sorunu çözemezsiniz. İlginçtir, süreç hakkında feveran edenlerin pek çoğunun bizzat acı çekmişliği olmayan bir hadiseden bahsediyoruz. Bölge halkı ise bu süreci bir şekilde sahipleniyor. Dahası böyle bir sürece ihtiyaç olduğuna yönelik özellikle doğu ve güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlarımızın pek çok beyanına şahit oluyoruz. Elbette ihtiyaç duymadığı şeyi lüzumsuz görenlerin bu konudaki reyi çok da dikkate alınmaz, eleştirileri dikkate alınır. Şu halde sözü fazla dallandırıp budaklandırmadan cevaba ulaşabiliriz. Evet böyle bir sürece ihtiyacımız vardır.
Her ay düzenli olarak yapılan kamuoyu araştırmalarının analizi ile meşgul bir kimse olarak önümdeki verilere bakıyor ve kamu sürece ikna olup olmadığı hakkında kesin bir fikir beyan edebiliyorum. Her siyasi görüşten vatandaşımızın süreç hakkında saha araştırmalarında açıkça görülebilecek şekilde üzerinde uzlaştığı belli noktalar var. Artık bu yaranın kapanması, çekilen acıların bir benzerinin tekerrür etmemesi, temel hak ve hürriyetlere saygılı yeni bir anlayışın hükümferma olması bu cümledendir. Buna mukabil metot ve atılan adımlar hakkında görüş ayrılıkları olduğu kolayca gözlemlenebiliyor. Şu halde bundan sonraki adımları neye göre atacağımız konusunda kafa karışıklığını giderecek olursak, sorunun cevabı aslında kekremsi bir tat bırakıyor ağızda. Af buyurun, ne kadarını midemiz kaldırırsa o kadarını yapabiliyor olmalıyız. İşte tam olarak bu sebeple kadim hastalığımızı nüksettiriyor ve kervanı yolda düzüyoruz. Hudutları belirlemek ise bürokrasiden çok siyasete düşen bir vazife olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle bu konudaki hassasiyeti tartışılmayacak milliyetçi siyasetin bir temsilcisi olarak Devlet Bahçeli'nin oynadığı rol tarihi öneme haiz. Denizde yüzerken boy verir gibi, Devlet Bey'in atmayı göze aldığı adımlar ve almayı kabul ettiği riskler politik olarak bu konuda bir hat belirleyici olma özelliğine sahip. Artık bütün saha sonuçlarına göre oy oranı %3 seviyesini gerilemiş olan İYİ Parti siyasi polemiklerle bir şekilde kendisine yeni bir zemin kazanmaya çalışıyor. 10 Kasım tartışmaları İmralı'ya gitme meselesi vesair. Selden kütük kapabilir miyim diye düşünmek panikleyen bir siyasinin ve çökmüş bir siyasi partinin genel başkanının elbette hakkıdır fakat belli sorumluluk çizgilerini aşmamak kaydıyla. Bürokrasi, siyasi iradenin emri ile iş görmesi öngörülen bir yapı olarak ayrı baş çekme lüksüne sahip değil. Bu sürece kalben taraf olamayan bir bürokratın en erdemli vazifesi bir şekilde kenara çekilmektir. Vatandaş ise, seçmenden öte bir şeydir; vatanın sahibidir, askerdir, anadır-babadır-evlattır en mühim mesele vatandaşın bu konudaki rızasını tesis etmektir. Saha sonuçları ortaya koyuyor ki vatandaş yukarıda da beyan ettiğim üzere bu konuda büyük oranda ikna olmuş vaziyettedir. Bence bu ikna olmuşluk vatandaşın bu sürece sağlayabileceği en büyük katkıdır.

4