Türkiye'de yaşasa kampüse giremezdi!

Siyasi iktidar; profesörleri, doçentleri, doktorları, öğretmenleri, yazarları, gazetecileri, mühendisleri, kadınları, saçı uzun erkekleri, kıssadan hisse düşünen-sorgulayanları hiç sevmedi. Demokratik yönetimlerde, sevmesi de gerekmiyor. AKP'nin 'dindar' siyaseti, insanlık tarihinde toplumların en alt kültürü sokak diliyle beslendi. Düşüncelerle "entel-danteller" diye alay etme hürriyetleri var. Saçı uzun delikanlıyı, "Ulan oğlum, bu ne hal" diye alaya alıp, "Öteye git, öteye" diye fırçalayıp, alkışlattılar. Kişisel özgürlük ihlali sıradanlaştı. Ötekileştirdiklerine, "Çapulcu, çürük, sürtük! Kız mıdır Kadın mıdır Bilemem" diye saydırdıkça, saydırdılar.

SUSKUNLAR KAMARASI

İktidar, maddi-manevi kendisine tabi suskunlar kamarası, bir alim sınıfı türetti. Bu yeni tür alimler (!), İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in uzun saçlı olduğu bilgisini, toplumla paylaşmakta çokça cimriler. Tarikat tebliğcileri gençlerin önünü kesip, "Saçını kes haram", "Başını ört, cehennemliksin" diye sokak fetvaları verirken, siyasi alimler susup izliyor. Unutmayınız ki; İstanbul'da, daha 1 ay önce şehir hatları vapurunda bir genç, sadece saçı uzun diye saldırıya uğradı. Yolcular müdahale etmese, gencecik delikanlı, uzun saçlı olduğu için ateşe verilen saçlarından tutuşup, yanıp, ölebilirdi. Zanlıya, "Deliymiş (!)" dediler, sokağa saldılar. Sıradaki kurbanı kim

AKADEMİK ESARET

Cumhurbaşkanı, "Bunlar çürük, bunlar sürtük" diyerek, Gezi'ye katılanlara bas bas bağırdı. Toplumun bir kesimi, "ahlak" kavramıyla sorguladıkları, "Çürük, sürtük" kelimelerine, yüksek sesle itiraz etti. Anayasal güvence altındaki düşünce özgürlüğü ihlallerini, "Silivri soğuk" diye espriyle geçiştiren yeni tip entelektüeller, kişisel özgürlüklerini önceleyip, sustular. Susmayanlar mı Üniversitelerden atıldı. Davalar açıldı, kazanıp geri döndüler. Bir, üç, beş derken defalarca atıldılar. Yetmedi, üniversite kampüslerine girişleri bile yasaklandı. Boğaziçi Üniversitesi kapısından içeri alınmayan 2 kadın profesörün fotoğrafı, akademik esaretin vesikasıdır.

ÇİFTER KOLTUKLAR

Boğaziçi Üniversitesi'nde akademisyenler, "Kabul etmiyoruz" ve "Vazgeçmiyoruz" afişleri ellerinde tam 3 yıldır atanmış rektöre (!) sırtını döndü. Öğle arasında, özgür bir üniversite için her gün 15 dakika, sessiz protestodalar. Kırmıyor, dökmüyor, devirmiyorlar. Teşbihte hata olmaz. Affınıza sığınıyorum ki; Boğaziçi'ni yönetenler, 'görmeyen, duymayan, bilmeyen' üç maymunu oynuyor. Fizik profesörü rektör, kendisini hukuk dekanlığına da atadı. Rektör yardımcıları durur mu Onlardan biri eş zamanlı mühendislik, diğeri iletişim fakültesi dekanlığını kaptı. Fen edebiyat dekanı geri kalmayıp, kendi kendisini psikoloji bölüm başkanı atadı.

DÜŞÜNENE DÜŞMAN

En trajik olanlardan biri, "Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman, vatan ki bu insanların evidir, sevgilim onlar vatana düşman" dizelerinin yazarı şair Nâzım Hikmet'in adını taşıyan kültür, sanat, araştırma merkezi ofisine el koyup, personele lojman yapılmasıdır. Yetinmeyip, İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi gibi ofislere el koyup, iki insanın zor sığdığı depoya tıktılar. Sonuç: Dünyanın en iyi üniversiteleri QS Ranking 2024'te Boğaziçi Üniversitesi ilk 500'e giremeyip, 514. olabildi. Türkiye'den sadece ODTÜ, İTÜ ve Koç ilk 500'e girdi. Boğaziçi gibi bir üniversite, "200 sıra birden yükseldik" diyebildiği, bir teselli başarı türü icat etti. QS 2024'te ikinci sıradaki Cambridge Üniversitesi'nde mucit bir Türk fizikçi var. Kuantum fiziğinde çığır açan buluşlara imza atıp, uluslararası ödüller kazandı.