Trump vs Netanyahu

Vaktâ ki 7 Ekim sonrası yaşananlar gündeme geldi; yukarıdaki bölünme bir anda buharlaştı. Demokratlar mesâfeyi yok etti. Biden apar topar İsrâil'e gitti ve acılı (!) Netanyahu ile kucaklaştı. Onu İngiltere'nin , Avrupa dünyâsının ve Hindistan'ın liderleri tâkip etti. Tam bir destek koalisyonu kurulmuştu. Batı'da yaşayan Arap ve Filistinliler için karagünler başlamıştı. İsrâil aleyhine konuşmayı bırakın, bu yolda kaşını oynatan herkes lânetleniyor ve ağır muamelelere mâruz kalıyordu. Netanyahu, ABD yi komşu kapısı yaptı. Kongrede yaptığı konuşma herhâlde unutulmuş değildir. Demokratlar ve Cumhûriyetçiler o berbat konuşmayı dakikalarca, ayakta alkışlamışlardı. Netanyahu'yu omuzlarına almadıkları kalmıştı. Arada bir ,eski refleksleriyle Biden ârıza çıkarsa da, nihâyette İsrâil'in her istediğini yerine getirmekten geri kalmadı.


Trump'ın Demokratları yenerek işbaşına gelmesi herhâlde en fazla Netanyahu'yu sevindirdi. En katıksız İsrâil yanlısı lider ABD'de kazanmıştı. Artık el ele verecekler ve rahat rahat İran'ı ve arkasından Türkiye'yi Ortadoğu'dan sileceklerdi. Gelin görün ki işler hiç de böyle yürümedi.


Netanyahu ilk şoku Sûriye meselesinde yaşadı. Esed'in devrilmesi, İran'ın Sûriye'den def edilmesi elbette onun da en çok istediği şeydi. Ama senaryonun , onun da beklemediği tarafları vardı. En başta da,İran'ın boşluğunu Türkiye'nin doldurması gibiHTŞ'nin çıkışının arkasında , İngiltere ,ABD ve Türkiye'nin işbirliği vardı. Üstelik bu oluşum, zamân içinde Arap dünyâsını da içine alacak bir boyut taşıyordu. İsrâil'in Golan işgâli, Dürzîlerle berâber giriştiği yayılma, Şam'a 25 km yakınlaşması ve Fırat'ın doğusundaki PKK'ya sempati ve destek mesajları göndermesinin sebebi de bu kaygısıydı.
Umitleri Trump'ın kendi yanlarında durmasıydı. İran'a eşgüdümlü bir saldırıyı bunun turnusolu olarak değerlendirdiler. Ama güvendikleri dağlara kar yağdı. Bir taraftan Gazze'ye baktığında bir Miami gören Trump, diğer taraftan İran ile müzâkereleri başlattı. (Hâlbuki ilk devrinde nükleer anlaşmayı yırtıp atan da kendisiydi). Yetmedi; Dolar zengini Suudları ve Körfez devletlerini ziyâret etti. Yeni bir Körfez savaşı başlatmamanın karşılığında onları yağmalayan ABD'nin faydasına anlaşmalar yaptı. Bunları tâkip eden ve büyük bir hâyal kırıklığı yaşayan Gazze'de soykırım yapan Netanyahu işleri daha da azıttı. Gazze'yi düzleyeceğini , Filistinlileri aç bırakarak vatanlarından tehcire râzı bırakacağını ve nihâi olarak Gazze'yi İsrâil' katacağını açık açık ilân etti. Bu şekilde kılıcını çekmiş oldu. Bardağı taşıran da bu oldu. Netanyahu'nun "kabûl edilemez" bir çizgiye geldiğine dâir tepkiler tam da bu noktada başladı. Şimdi burada şu soruyu sormak lâzım geliyor: Bu tırmanma kendiliğinden mi oldu; değilse birileri Netanyahu'yu bu çizgiye mi sürükledi.