Târihsel bir kırılmanın eşiğinde
Duygusal tepkilerle düşünmenin üreteceği yegâne netice en kestirmeden yeni bir tepki üretmektir. Bu bir döngü en kısır hâliyle devâm eder ve kontrolden çıkabilir. Bu savrulmayı yaşamamak için çok katmanlı olmak kaydıyla bağlamlı düşünmekte ısrarcı olmak gerekir. Bunu da yapacak olan memleketin entelektüelleridir.
Çok katmanlı bağlam ifâdesinin altını çizmek isterim. Çünkü bağlam ıskalaması bir anda ortaya çıkmıyor. Tam aksine belli bir bağlamın abartısı olarak başlıyor. Abartılan, yakın ve iç bağlamlardır. Eğer yakın ve iç bağlamları dünyâ bağlamından kopuk devam ettirecek olursak, bir müddet sonra aşınır ve elimizden çıkar. Doğrusu, yakın ve uzak, iç ve dış bağlamları berâber dikkate almak zorundayız.Bunu disipliner olarak anlatmak açıklayıcı olacaktır. Siyâset biliminden kopuk bir uluslararası siyâset değerlendirmesi ne kadar boşluklu olacaksa, uluslararası siyâset disiplininden kopuk bir iç siyâset değerlendirmesi de o derecede eksik kalacaktır. (Doğrusu, üniversitelerde tıpkı eski müfredatlarda olduğu üzere, ayrıştırılmış ve iki kürsü olarak yapılandırılmış olan bu iki disiplini birleştirmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.) Dış dinamikler-iç dinamikler meselesinde birisinin diğerini belirlemesinden bahsetmiyorum. Her ikisinin karşılıklı etkileşimini esas alıyorum.
Dâhilî siyâset ile hâricî siyâset arasındaki etkileşimler, hâdiseler dikkate alındığında, sâdece Türkiye için değil, mevcut tekmil devletler için vârit olduğu hemen görülebilecektir. Meselâ ABD seçimleri düşünüldüğünde, mücâdelenin ABD'deki Avrupa ile onu ABD'den kovmak isteyenlerin mücâdelesi olduğu hemen görülecektir. Buna mukâbil Avrupa seçimlerinde merkez siyâsetleri temsil eden partilerle aşırı sağ partiler arasındaki mücâdele sâdece Avrupa'nın demokratik değerlerine bağlı kalanlar ile onu gözden çıkaranlar arasındaki mücâdele olarak değerlendirmek, yanlış olmamakla berâber aslında son derecede sığ bir değerlendirmedir. Uluslararası düzleme yerleştirdiğimizde bu mücâdelenin Avrupa için bir Rusya oylaması olduğu hemen ortaya çıkar. Merkez siyâsetler Rusya'yı Avrupa'dan uzaklaştırmak isterken, aşırı sağ olarak bilinen partilerin neredeyse tamâmı Rusya'ya sempati göstermektedir. Hâsılı tam bağımsızlık diye bir şey olmaz. Bu dünyâda, bilhassa modern dünyâda herkes birbirine bağımlıdır. Eğer bu kavramda ısrar edecek olursak tam bağımsız kavramını en fazla karşılayan yegâne devletin; yâni tam bağımsız değil, olsa olsa en az bağımlılık niteliğiyle Kuzey Kore olduğu gibi beklenmedik bir neticeye ulaşırız. Ezcümle, mesele bağımlılık-ların olup olmamasıyla değil niteliği ile alâkalıdır.Şimdi yaşadığımız hâdiselere bir bakalım. En basitçi yaklaşımların havalarda uçuştuğunu görmekteyim. Kamuoylarında demokrasi ve hukûksuzluk suçlamalarına mukâbil vazifeyi kötüye kullanmak, yolsuzluk yapmak gibi karşı suçlamalar rampalara sürülüp biteviye ateşleniyor. Tercih fertlerindir ve karışılmaz. Ama şu notu düşmek de elzemdir: Bu değerlendirmelerde ısrarlı olursanız en fazla onların bir parçası olursunuz. Ama mesele bir memleket meselesiyse ki öyle olduğunu bize elyevm memleketimizi kuşatan iklim söyletiyor, bu nebulanın hâricine çıkmak ve bizdeki bu gerilimin hangi dünyâ bağlamında hangi koordinatlara isâbet ettiğini düşünmek icap eder.
Güç ittifaklarının alabildiğine değiştiği bir dünyâdayız. Dün savaşın eşiğine gelen Rusya ve ABD artık çatışmıyor ve aralarında iş birliği geliştirebilecekleri zeminleri oluşturmaya çalışıyorlar.