Rüzgâr tersine mi dönüyor

Şimdi bir karnelerine bir bakalım. Her yerde çuvalladılar. Adı böyle konulmadı, ama her yerde yenildiler. Afganistan bunun en somut karşılığıdır. Ortadoğu ve Afrika'da her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Bugünün dünyâsını kaostan başka bir şey açıklayamaz herhâlde.

Bu arada Çin'in yükselişi ve kendisinden beklenmeyen, belki de kendisine revâ görülenin çok üzerinde bir performans göstermesi dünyânın tek başına kimseye yâr olmayacağının göstergesidir. Ama, Batı'nın hâkim aklı() bunu kendisini dengeleyeceği ve eninde sonunda anlaşması gereken bir dinamik olduğunu anlamak bir tarafa daha da azgınlaştı. İdeolojik yapısı daha da aşırılaştı ve Siyonist teopolitik ile eşlendi. Yâni dinî açıdan daha da sekterleştiler. Artık bizim bildiğimiz manâda Hristiyanlıkla eşleşen Batı kavramının da özerk bir manâsı kalmadı. Aslında Batı'nın antisemit köklerinin çok güçlü olduğu bilinir. Unutturulmaya çalışılan da budur. . Batı'nın târihsel özgül ağırlığı antisemittir. Nazizmin antisemitizmi onların icâdı değildir. Tam aksine Batı'nın, âdeta eşyâ ile rengi arasındaki münâsebet gibi iliklerine kadar işlemiş olan antisemitizmin en ileri aşamasıydı. II.Umûmî Harp sonrası çârnâçar yaşadıkları denazifikasyon üzerinden günah çıkardılar ve gûya arındılar. Bu arınmanın ilk hediyesi kurulan İsrâil devleti oldu. Batı her zaman İsrâil yanlısı oldu ve onu himâye etti. Ama bugün gelinen aşamada, bilhassa 7 Ekim sonrasında İsrâil'in Gazze'de elyevm devâm ettirdiği soykırım, bununla da kalmayıp, kanlı bir şekilde Lübnan, İran ve son olarak Sûriye'ye burnunu sokması; buna mukâbil Batı'nın bunlara göz yumması ve destek vermesi işlerin ne kadar çığrından çıktığını gösteriyor. Artık sıklıkla Batı'nın, İsrâil denilen bu "Beter Böceğin" oyuncağı olup olmadığını sorgulanıyor. Bu sorgulamaların Batı için bir varlık sorgulamasına evrildiği kanaati ben de daha da pekişiyor. Artık mesele, Batı'nın Doğu ile arasına Haç/Hilâl ekseninde koyduğu o mâhut derin teopolitik çelişkisinin hâricinde bir de Haç/ Dâvut Yıldızı çelişkisinin derinden harekete geçiyor. Bunun çeşitli açılımları var. Meselâ büyük Katolik nüfusların yaşadığı Lâtin Amerika'da, sol popülist iktidarların başını çektiği insânî temelde şekillenen yoğun bir İsrâil karşıtlığı ve antisiyonizm dalgalar hâlinde yükseliyor. Antisemist geçmişi hayli koyu olan Ortodoks âleminde bunun şimdilik bir karşılığı yok gibi. Siyonizme karşı, bilhassa Katolik âleminden gelen sol popülist tepki, ABD ve Avrupa'da yükselen sağ popülizmde de görülmüyor. Tam aksine, aşırı sağ partilerin kuvvetli tonlarda hayli Siyonist bir çizgide seyrettiğini tâkip ediyoruz. Ama ben bunun çok aldatıcı olduğunu, taktik bir evreyi karşıladığını düşünüyorum. Bilhassâ Avrupa sağının şimdilik hedefe başta Türkler olmak üzere Müslüman mülteci ve muhacırları koyduğunu biliyoruz. Müslüman kırım ve kıyımı yapan İsrâil'i şimdilik tabiî müttefikleri olarak görüyor olabilirler. Ama aşırı sağ Avrupa kamuoylarının kolektif hâfızasında, bilhassâ Fransa ve Almanya'da uyutulmuş olan antisemit hislerin öyle kolay kolay yok olduğunu düşünmüyorum. İlk savrulmada ilk hatırlayacaklarının bu olacağını tahmin edebiliyorum. Koyu antisemtist geleneklere sâhip olan