Roma Avrupa Birliği'nin yeni başkenti mi

İtalya'nın Mussolini hayranı, faşizan düşüncelerini fazla gizleme gereği duymayan kadın lideri Meloni, heyecanlı bir tonda yaptığı konuşmasında Roma'nın Avrupa'nın başşehri olması gerektiğini iddia etti. Bu, târihsel olarak bakıldığında son derecede yanlış bir iddiadır. Yanlışın Meloni gibi faşizm yanlısı bir liderin ağzından çıkması yadırgatıcı olamaz. Çünkü târih faşistlerden öğrenilmez. Onlar, olsa olsa târihi kullanırlar. Üstelik çok kötü bir biçimde.. Avrupalılık ideolojisi ve kimliği nevzuhûrdur.İtalya'nın Mussolini hayranı, faşizan düşüncelerini fazla gizleme gereği duymayan kadın lideri Meloni, heyecanlı bir tonda yaptığı konuşmasında Roma'nın Avrupa'nın başşehri olması gerektiğini iddia etti. Bu, târihsel olarak bakıldığında son derecede yanlış bir iddiadır. Yanlışın Meloni gibi faşizm yanlısı bir liderin ağzından çıkması yadırgatıcı olamaz. Çünkü târih faşistlerden öğrenilmez. Onlar, olsa olsa târihi kullanırlar. Üstelik çok kötü bir biçimde..Avrupalılık ideolojisi ve kimliği nevzuhûrdur. Onun derin bir târihi yoktur. Bu eksikliğin farkında oldukları için Avrupalılar kendilerine bir târih anlatısı inşâ ettiler. Kadim Akdeniz târihinin derinliklerinde yatan Grekoromen kültürü kökleri olarak târif ettiler. Rönesans hareketinin bugünkü İtalya'da başlaması bu mirastan etkilenmesi tutarlı addedilebilir. Ama kıt'a sathında yaşanan diğer "Rönesansların" kendilerine Romalılık veyâ Greklik kimliği üzerinden bakması son derecede "yakışıksız", eğreti bir durumdu. Evet, Roma İmparatorluğu'nun bugünkü Fransa, Hollanda, hattâ Britanya'ya şöyle böyle bir dokunmuşluğu, bu coğrafyalarda garnizon merkezler kurmuşluğundan da söz edilebilir. Ama bu kadarı, Akdeniz havzasındaki parlak Roma mirâsı ile mukayese edilemeyecek kadar zayıftır. Akdeniz Avrupa'sının bilhassa Doğu kısmıdır Roma mirâsının hakikî sâhibi. Zeugma, Palmira, Petra gibi muhteşem Roma şehirlerinden eser yoktur Avrupa'da. Mısır, Yunanistan Anadolu ile mukayese edildiğinde Avrupa'nın arkeolojik geçmişi gülünç kalır. Avrupa müzelerinin tıka basa Akdeniz'den kaçırdıkları eserlerle dolu olması tam bir komplekstir. Bergama sunağının Berlin'de esâret altında olduğunu aklı başında ,vicdan sâhibi herkes bilir. Bu manâdaki eserleri barındıran Avrupa müzeleri birer kültürel cezâevidir. Ben sıklıkla Alpleri merkez alırım. Bu merkezden çizilen bir hat hakikî Avrupa'nın neresi olduğunu öğretir bize. Bu hattın aşağısında kalan coğrafya Akdeniz'dir . Balkanlar, ki biz orayı Rûmeli , yâni Roma diyârı olarak biliriz, Akdeniz'e dâhildir. Akdeniz dünyâsı aşağı yukarı Anadolu'nun ,ki burası da Diyar-ı Rûm olarak bilinir ve Fars hududû ile bitiştiği yerlere kadar uzar. Hâsılı Cebel-i Târık'tan başlayan ve Ağrı Dağı'na kadar uzayan bir büyük coğrafyadır burası. Elbette kendi içinde şaşırtıcı bir kültürel çeşitliliği mevcuttur. Lâkin müşterek paydası ,her köşesinin Romalı ekümenikimperium bir geçmişten hatırı sayılır bir pay almışlığı, nasiplenmişliğidir. Romalılar Akdeniz'e Mare Nostrum, Bizim Deniz derlerdi. Roma'nın tekmil kurum ve kuruluşlarıyla bir imparatorluk hüviyeti kazanması MÖ.27 târihine gider. Bu mânâda bânisi Augustus'tur. MS .395'de ikiye bölünmesi, MS 476'da, "Batı Roma'nın" çökmesi Roma'nın sonu değildir. Roma, İstanbul'da küllerinden doğdu. Konstantin onun ikinci bânisi, Konstantinopolis ise onun ikinci başşehri oldu. Târihsel olarak biz Türklere çok büyük ağırlık kazandıran hususlardan birisi de Roma'nın üçüncü bânisi ve vârisi olmamızdır. Fâtih Sultan Mehmed, Roma'nın üçüncü bânisiydi. (Kendisine boşuna, "Ben Kayser-i Rûm'um" demiyordu). Roma 1453'de yeniden kurulmuş oluyordu: Bu defâ Türk ve Müslüman olarak ve bu hâliyle de 1923'e kadar devâm etti. Hâsılı, biz Rûmî Müslüman Türklerin de bir parçası olduğu takriben 2000 senelik bir birikimdir bu. (Unutmayalım ki Fâtih İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya 900 yaşındaydı). Avrupa târihi, Katolik Kilisesinin hegemonik olarak merkezinde olduğu, adına feodalite denilen, Roma'nın temsil ettiği imperium geleneğinin taban tabana zıddına çok parçalı farklı yapıların hüküm sürdüğü , devletsiz bir bir sürecin mahsulüdür. Kilise yeni Roma'yı asla tanımadı. Roma'daki hayâlî Roma ile İstanbul'daki hakikî Roma arasına kan dâvası girdi. İlki küçülüp kireçlenirken, diğeri hayâtiyetini asırlarca devâm ettirdi. Modern Avrupa'nın târihi Roma sonrası bir târihtir. Avrupa'da dâima bir Roma olamamak kompleksi hüküm sürmüştür. Voltaire Kutsal Roma Cermen imparatorluğu ile alay eder. "Ne Kutsal, ne Cermen ne de Roma'ydı" der. Bu kompleks Rus Çarlarında, ama daha baskın olarak Napolyon'da çok çarpıcı şekillerde nüksetmiştir. Avrupa Birliği bir Roma hayâlidir. Merkezinde Almanya ve Fransa olduğunu biliyoruz. Almanya Roma'dan nasiplenmemiştir. Fransa ise Akdeniz'e bakan coğrafyasıyla çok cüz'i olarak Akdenizlidir. Ama bu kadarı bile AB içinde çatlak oluşturmaya yetmiştir. Çünkü eğer ortada bir