Musk-Trump ortaklığı neyi temsil ediyor
Müştekîlerin gözünde köksüz kitleler, câhil, kaba, eğitimsiz, yıkıcı duygu ve eylemlerin kaynağıydı. Onları eşitliğin öznesi kılmak, yapılacak en büyük hatâlardan birisiydi. Bu zorakî eşitlemeler, bireylerin özgürleşmesine de mânî olacaktı. Bu şikâyet ve eleştirilerden mürekkep hatırı sayılır bir külliyat doğdu. Gustave Le Bon, Ortega Y Gasset, Elias Canetti, Frankfurt Okulu düşünürleri, meselâ Erich Fromm gibi tesirli yazarlar, kitlelerden gelen tehlikeleri analiz ettiler. Tecrübeler de onların yazdıklarına kuvvetli bir zemin oluşturmaktaydı. Bilhassâ II. Umûmî Harp ekseninde yaşananlar, popülizm, faşizm ve Nazizmler, çok acıtıcı tecrübelerdi. Anlaşılan bir diğer mühim husûs da, komüniteryen bir düşünce olan demokrasinin de bizzat kendi öznesi; yâni kitleler tarafından sönümlendirilme riskiydi.
II. Umûmî Harp sonrası kurulan dünyâ düzeninde, liberal değerler ile demokratik değerler, ekonomipolitik bir disiplin (Keynescilik ve çeşitlemeleri) üzerinden, şöyle böyle uzlaştırıldı. Kamucu bürokratik elitler bu sürecin odağındaydı. Ama bu uzlaşmanın çok geçici olduğunu söyleyebiliriz. Liberal demokrasileri ayakta tutan ekonomipolitik, daha doğrusu politik ekonomi son derecede kırılgan ve kısa ömürlüydü. 1990'lardan başlayarak yaşanan politik ekonomideki yıkımlar ortaya çok düşündürücü başka tablolar koydu.En göze çarpan husus, elitlerin mâhiyet ve muhtevâsındaki değişimdi. Klâsik ciddî bürokratik elitler hızla gözden düştü. Buna, yine üretim aklıyla hareket eden klâsik ekonomik elitleri de dâhil edebiliriz. Yükselen yeni elitler finansal elitlerdi. Bu kesimlere elit olmak niteliğini kazandıran, paradan para kazanmaya dayanan ve derecelendirmesi de kazanç seviyeleri olan "başarılarıydı". Elit olmanın eski kriterleri hızla berhâvâ oluyordu. Uçarı, taşkın, çocuk ruhlu bir dünyâları vardı. Çoğu genç, yeni yetmeydi. Olgunlaşma, derinleşme vb iddiaları sonu gelmez bir alayla karşılıyorlardı. Her şeyi işlemselleştiren, sayısallaştıran, amaçları doğrultusunda araçsallaştıran anomik bir zihniyetleri ve hayat tarzları vardı. Çocuk kalmak ve hayâtı yüzeysel yaşamaktan çok haz alıyorlardı. Kaptan Cousteau devrini tamamlamış, sörfçü Kelly Slater'ların devri başlamıştı. Devir artık dalgıçların değil; sörfçülerin devridir. Başta ekonomik faaliyetler olmak üzere oyunlaştırmadıkları hiçbir şey yoktu. Bu oyunlaştırmanın dramaturjisi ise, Richard Sennett ve Byung-Chul Han gibilerin yerinde kavramlaştırmasıyla aksiyonlara değil, performanslara isâbet ediyordu. Oyunlaştırılmış; Bakhtinci mânâda karnavaleskleşmiş yeni işletmecilik disiplini, mühendislikleri de içine alarak nâdan bürokratik-mühendislik yapılara ve elitlere meydan okuyordu. Entelektüel hayâtlar da bundan nasibini aldı. Ciddî ve derinleşme arzusunun taşıyıcısı; dahası toplumsal misyonları olduğuna inanan kamucu entelektüeller gözden düştü. Sanatlar, felsefe, akademya, gazetecilik vd kültürel sâhalarda at koşturanlar, yeni elitlere ayak uydurdu.(Sartre'ın boşluğunu ne ara Zizek doldurdu). Bugün hemen hemen hepsi birer performans alanıdır. Siyâsal eylem de bundan nâsibini almış, eylem niteliğini kaybederek bir performansa dönüşmüştür. Ama iş bununla bitmedi. 2000'li senelerden başlayarak bir başka elit daha zuhûr etti. Bunlar