Tekmil dünyânın dikkatini İznik ve İstanbul'da yoğunlaştıran Papa'nın Türkiye ziyâreti arkasında kamuoyundaki çok sayıda tartışmayı bırakarak nihâyetlendi. Papa'nın İznik ve İstanbul ziyâretinin bizim açımızdan kendi başına bir kıymeti ve ehemmiyeti olduğunu zannetmiyorum. Daha evvel pek çok başka Papa Türkiye'yi ziyâret etmiş; hattâ çeşitli âyinlere iştirak etmiştir. Yâni bu ilk Papa ziyâreti değildir.
Papaların ziyâretleri dinî hassasiyetleri kuvvetli ve keskin bâzı zümrelerde her zamân rahatsızlık doğuragelmiştir. "Halkının kâhir ekseryeti Müslümân olan bu topraklarda Papa'nın ne işi var" diye şikâyet edenler her zamân olmuştur. Ama buna rağmen devlet, papaları , sâdece devlet başkanları değil, aynı zamanda farklı devletlerin bayrakları altında yaşayan yüz milyonlarca insanın rûhânî liderleri olarak görmüş ve kendisine yakışır bir şekilde en yüksek protokollerle karşılamış ve ağırlamıştır.
Papa ziyâretlerinde yaşanan rahatsızlıklara şerbetli olduğumuzu zannediyorum. Ama hatırladıklarım arasında bu kadar vaveyla koparanı olmadı. Bunun sebebi Papa ve Patrik'in görüşmeleri, ortak bir bildiriye imzâ atmaları ve müştereken bir âyinde boy göstermeleriydi. En kaba ve câhilâne değerlendirmeler burada toplanıyor. "İşte Haçlı Birliği sağlanıyor. Bundan sonra yekvücûd üzerimize gelecekler" tarzında dile getirilen tepkiler bunlar. Bunları yatıştırmak sadedinde bir şeyler yazalım.
Yapılan tartışmalarda ekümeniklik kavramının ve hareketinin ne olduğunu bu memlekette lâyıkı veçhile bilen çok az insan olduğunu anladım. Evvelâ ona bir bakalım. Hristiyanlık elbette iddia olarak ekümenik bir dindir. Ekümeniklik onun tabiatına mündemiçtir. Ekümenikliğin en geniş mânâsıdır bu. Bizde âlemşumullük olarak karşılanabilir. Yâni Hristiyanlık tekmil insanlığın birliğini hedefler. Bizim dinimiz de böyledir. Lâkin mesele iki taraflı olarak çok müşkildir. Zâten kültürel olarak çok parçalı olan insanlığı tek bir inançta birleştirmek başlıbaşına çok zordur. Dinlerin emeli, farklı menfaatler ve kültürel kodlar üzerinde parçalanmış ,ayrışmış bir dünyâyı birleştirmek olsa da ,pratikte tam aksine bu parçalara ulaştığında çok farklı yorumların ve şekillenmelere mâruz kalmasıdır. Emel veyâ gâye ile tarihî pratikler arasındaki makastır bu. Bunu, bâzı esaslardan sapmamak kaydüşartıyla çeşitlenme ve zenginleşme olarak değerlendirmek ve onları müşterek bir çatı altında yaşatmak bir yere kadar mümkündür. Ama bu çeşitlenmeler içinde çok defâ bâzı esaslar üzerinde de çok farklı yorumların ortaya çıkması ekümenik olmak iddiasındaki dinleri kendi içinde de parçalayan neticeler vermiştir. Bu süreç ,çeşitlenme gibi izâfeten mâsum sayılabilecek bir durumu farklılaşmalara , ayrışmalara ve kan dâvasına varabilecek husûmetlere taşımaktadır. O zaman da en büyük yaralanmayı dinlerin ekümeniklik iddiasının alması kaçınılmaz olmaktadır.
Hristiyanlık bu gerilimleri ağır bir şekilde yaşayan bir dindir. Modern dünyâda bu tablo, yer yer yatışmış gibi görünse de devâm etmektedir. Bir Ortodoks ile bir Katolik veyâ Protestan arasında sağlanan modern sulhlerin muvakkat olduğunu düşünürüm. Bu mezheplerin bireyleri, ne kadar içlerinde baskılasalar da diğerlerini yoldan sapmakla suçlarlarlar. İlk fırsatta, çok defâ da başka değişkenlerle de birleşerek bu husûmetler hemen ortaya çıkar. Meselâ Kuzey İrlanda'da Protestan Ulster Birliği ile Katolik İRA'cıların mahalleri bile ayrışmıştır. Birbirlerinden bir selâmı bile esirgerler ve ilk fırsatta kanlı bir şekilde çatışırlar.
Katolik ekümeniklik sâdece Katolik dünyâsı içinde geçer akçe olan bir değerdir. Bunu ne Ortodokslar ne de Protestanlar tanır. Protestanlar ise ekümenikliği sâdece İsâ'nın ahlâkî değerleri üzerinde sağlanabilecek olan bir değer olarak görmekle kifâyet ederler. Ortodoksinin târihi çok daha ilginç husûsiyetler sergilemektedir. Ortodokslar ise daha 1054'den başlayarak kendilerini Katolik/Lâtin Kilisesinden keskin bir şekilde ayırmışlardır. Bu iki Kilise arasındaki husûmet o kadar keskin ve uzlaşmazdır ki Fâtih'in muhasarası altında bunalan Doğu Roma'da Lâtin Kilisesi'nden yardım almak seçeneği konuşulduğunda Patrik bunu hiddetle reddetmiş, "Onların külâhını takmak yerine Türk sarığını tercih ederim" diyebilmiştir. Gelin görün ki Ortodoksluk da kendi içinde farklı kiliselerin muhtâriyetine dayalı olarak parçalanmıştır. İskenderiye, Antakya, Kudüs Kiliseleri her ne kadar İstanbul Patrikliğini en üst merci olarak tanısa da

6