MAGA'dan MIGA'ya
ABD'deki MAGA'cılarla Evanjelistler arasındaki iç mücâdele, en azından şimdilik neticelendi. Mücâdelede karşı tarafın bileğini büken, Evanjelist-Neoconlar oldu. Bu kanat diğerini bastırdı ve ABD uçakları İran'daki üç nükleer tesisi vurdu. Elbette yaşadığı tahribât sebebiyle kaybeden tarafın İran olduğu hemen ve tartışmasız olarak iddia edilebilir. Ama biraz daha derinden bakılırsa, bunu aynı zamanda Trump'ın mağlûbiyeti olarak değerlendirmek gerekiyor. Esâsen Trump'ın mağlûbiyeti biraz da mukadderdi. Trump'ı iktidâra taşıyan dinamikler, kendisinin de bir parçası olduğunu her fırsatta iftiharla ifâde ettiği MAGA projesiydi. MAGA projesinin birkaç ayağı vardı. Buna göre ABD, barışa duyduğu aşkla değil, askerî sanâyiinin ve harcamaların ekonomisi üzerinde yarattığı aşırı harcamaları izâle etmek için, başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere dünyâda taraf olduğu savaşları sona erdirecekti. İkinci adımda ise tam bir Paleocon akılla, yüksek gümrük târifeleri tatbik edecek, teknolojik yatırımları memleket içine çekecekti. Üçüncü olarak ABD'ye giren yabancıları en zecrî tedbirlerle dışarı çıkaracak ve Beyaz Adam'ın üstünlüğünü yeniden tesis edecekti. Bu gâyelerine vâsıl olmak için, 1970'lerden başlayarak ABD müesseselerine yerleşmiş olan Neocon kadroları, tasfiye kelimesi hafif kalır, budayacaktı. J.D.Vance ve Elon Musk en güvendiği yardımcılarıydı.
Beyaz Saray'da koltuğuna oturduktan sonra işe azimle girişti. Gümrük savaşlarını başlattı. Ama kısa zaman zarfında kelimenin tam mânâsıyla çuvalladı. Bizzat kendisi yükselttiği vergi oranlarını kendisi düşürdü.
Rusya-Ukrayna savaşını bir günde bitireceğini iddia ediyordu. Olmadı. Burada da kaybetti. Rusya'ya geri adım attıramadı. Evet, Avrupa ve Ukrayna'yı boşa düşürdü. Ama bu kadarı Ukrayna'yı ise başta İngiltere olmak üzere Avrupa'nın desteği ile savaşı devâm ettirmeye mâtuf pozisyonu değiştirmeye yetmedi.
İçeride Neocon kadroları tasfiye etme işini Musk'a vermişti. Ama bu operasyon da sert bir mukâvemete mâruz kaldı ve akâmete uğradı. Musk ile yollarını ayırdı. Diğer taraftan göçmenlere uyguladığı sıkı tâkibatlar ve Nazizan muameleler büyük protestolara sebebiyet verdi. Amerikan müesses nizâmının unsurları olan üniversiteler, medya organları ve hukukî yapılara karşı yürüttüğü sindirici uygulamalar bu tepkilere tuz biber ekti.
Başlangıçta farkına varılmasa da Trump'ın çelişik bir konumu mevcût. Hem Paleoconlarla hem de Evanjelizm ile angajmanları var. Yakın zamanlarda yazmış olduğum yazılarda buna dikkat çekmeye çalıştım. Paleocon fikriyâtın müktesebâtında sert antisemit fikirler yer alır. Hâlbuki Evanjelizm köküne kadar Siyonist bir çizgiye sâhiptir. Bu iki fikriyâtın bağdaşması neredeyse imkânsızdır. Trump, ikinci devrinde her ne kadar Evanjelizme mesâfe koymuş olsa da Evanjelik angajmanlarından kopamadı. Vance ve Musk'ın, her ne kadar saklamaya çalışsalar da bâzen yüzeye vurabilen Nazizan ölçülerde bir antisemit düşünceye sâhip olduklarını biliyoruz. Musk'ın kopuşu çok ciddî bir gelişmeydi. Vance ise tahminim o dur ki çok zekî ve hesaplı bir insan olarak tekmil yatırımını Trump sonrasına yapıyor. Onun için şimdilerde fazla profil vermiyor. Bu çerçevede meydanın Trump'ın ekibinde hâlâ çok sayıda var olduğunu bildiğimiz Evanjelistlere kaldığını söyleyebiliyoruz. İsrâil'in Siyonist kadrolarının, Trump'ın bu ikircikli konumundan hiç de hoşnut kalmadıklarını biliyoruz. Başkanın son Ortadoğu gezisinde İsrâil'e uğramaması bardağı taşıran damla oldu. Netanyahu'nun ABD ziyâretinde Trump ile anlaşamadığı ve Beyaz Saray'dan hüsranla ayrıldığını biliyoruz. Trump, İsrâil üzerindeki kredisini kullanarak ve tatlı ticârî kazanç vaadleriyle Siyonistleri iknâ edeceğini; onları "mâkul" bir çizgiye çekmek sûretiyle Ortadoğu'ya bir barış getirebileceğini zannetti. Bunda fenâ hâlde yanıldı. Çünkü