İsrâil yenilirken

Tekmil dünyânın gözü önünde İsrâil'in, ABD, Birleşik Krallık ve AB devletlerinin himâyesinde Gazze'de yürütmekte olduğu katliam devâm ediyor. Bu kirli savaşı durduracak hiçbir kuvvet mevcut değil. Dünyâ kamuoyları, başta BM olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlar buna seyirci kalıyorlar. Her şey sâhadaki gidişâta kalmış görünüyor. O hâlde geriye iki muhtemel senaryodan biri neticeyi tâyin edecek. İlk ihtimâle göre İsrâil ordusu, mâliyeti binlerce çocuk ve kadının ölmesi de olsa, tıpkı Roma'nın vaktiyle Kartaca'ya yapmış olduğu üzere Gazze'yi dümdüz edecek, HAMAS'ı bitirecek. Bu durumda İsrâil kazanmış olacak. Akabinde de Büyük İsrâil'i kurmak için Lübnan, Sûriye ve Irak'a saldıracak, İran'ı savaşa dâhil edip istediği hesaplaşmayı yapacak. İkinci ihtimâl ise aksini söylüyor. Gazze'de saplanıp kalacak, zamân içinde ağır kayıplar vererek geri çekilecekler. Bu durumda da kaybetmiş olacaklar.Şimdi gidişâta bir bakalım. Aşağı yukarı iki aydır, olanca ve orantısız kuvvetiyle saldırıyorlar. Evet, Gazze'nin kuzeyini insandan arındırdı; yıktı ve zırhlılarını, tanklarını, birliklerini soktular. Ama burada tam bir hâkimiyet sağlamış olduğu hâlâ tartışmalı. Han Yunus tarafında ise çatışmalar tekmil şiddeti ile devâm ediyor. Ne tünelleri bulabildi; ne de Hamas'a ağır bir zayiat verdirebildiler. Bu arada kendi kayıpları, her ne kadar saklamak için büyük bir gayret göstermekteyseler de bu kayıpların resmen bildirilen rakamların çok üstünde olduğu anlaşılıyor. Zaman İsrâil'in aleyhine işliyor. Sosyal medyadan akan binlerce görüntü İsrâil'in tatbik etmekte olduğu şiddetin ne kadar vahşi olduğunu ortaya koyuyor. Taş çatlasın bir ayları daha var. İsrâil bu zaman zarfında becerdi, becerdi. Değilse her şeyin kendisi açısından tepetaklak olacağı bir evreye girecek. Gâliba yaşanan da bu. Nitekim son zamanlarda bu vebâle ortak olan ve ilk günlerde bilâ kayd ü şart ve ilânihâye İsrâil'in yanında olduğunu beyân eden Batı'nın, en üst düzeyden daha aşağıya doğru İsrâil'e ikazlarda bulunmaya başladığını görüyoruz. En büyük delil de bu. İsrâil'in başaramayacağını ve bir noktadan sonra onun bu çılgınlığını taşıyamayacaklarını anlamaya başladılar. Kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. İsrâil, tabiî ki bu hükûmet kaldığı müddetçe, onları dinlemeyecektir. Mesele, İsrâil'in bunu nereye kadar taşıyabileceği ile alâkalı. İsrâil, elbette ki Netanyahu ve çılgın yaverlerinden ibâret değil. Bunun için İsrâil iç siyâsetinde bundan sonra yaşanması muhtemel gelişmeleri gözden ırak etmemek lâzım.Târihin, tıpkı tabiat kanunları gibi kanunları ve şaşmaz bir matematikası elbette yok. Dâima sürprizlere açık. Ama geçmişte yaşanan bâzı tecrübeler, ihtimâl hesapları yaptırmıyor da değil. Bir kere şu çok açık: Nizâmî ordular, gayrı nizâmî birliklerle çatıştığında, eğer çok özel bir hazırlıkları yoksa fazlaca bir şansa sâhip değil. Biz Türkler bunu Balkanlardan iyi biliriz. Osmanlı orduları Balkan çetelerine kaybetmişti. Bu, ortalıkta görünmeyen; lâkin nereden, ne zamân karşınıza çıkacağı, önünüzde, arkanızda, yanınızda hangi kılıkla biteceği belli olmayan, mütemâdiyen pusu kuran, nizâmî ordulardan çok daha hareketli ve dağınık olan çetelerin değme ordulara kök söktürdüğü bilinir. Vietnam'da, Afganistan'da vd. yerlerde ABD ordusunun başına gelen de buydu. Her ikisinde de o bileği bükülmez zannedilen ABD ordusu, kendileri bu kadar açık ifâde etmeseler ve "çekildik" demekle yetinseler de basbayağı yenildi. İnsanlar da o kadar aptal değil. Herkes bu çekilmenin yenilgi olduğunu gördü. Türk ordusu ise bu işte, senelere sâri terör üzerinden tecrübelenerek özel bir hazırlık ve yapılanma geliştirebilen dünyâki az sayıdaki ordudan birisidir. İlk zamanları hatırlayalım. Karakollarımız basılıyor, nizâmi birlikler hareket hâlindeyken pusuya düşüyor; bir çırpıda yüzlerce kayıp