Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir

Savaşlar çok defâ siyâsal-kültürel-ideolojik değişkenlere dayalı olarak açıklanır. Buna göre taraflar bu değişkenlere dayalı olarak uzlaşmaz bir çelişkinin taraflarıdır. En barışçıl devirlerde bile savaş, kuvvetli bir ihtimâl olarak kapıdadır. Bir kıvılcım onu yangına çevirir. Hâlbuki savaşın doğrudan veyâ dolaylı olarak maddî sebepleri vardır. Kadim dünyâda savaşlar zırâî açıdan verimli, ticârî olarak ise kilit kıymette olan coğrafyaların ele geçirilmesi, kontrol altına alınması ve savunulması adına yaşanırdı. Yâni kadim savaşların sâiki iktisâdî manâda maddîdir. Modern dünyâda da kapitalist bir çerçevede ekonomik çıkar, paylaşım vb sâikler savaşın ana dinamikleridir. Bu hâliyle kadim savaşlar ile modern savaşlar arasında bir devamlılıktan bahsedebiliriz. Ama unutmamak lâzım gelir ki ekonomi ile savaş arasındaki ilişkiler aslında çok katmanlıdır. Büyüme, yayılma vb sâikler üzerinden yapılan savaşları, meselâ paylaşım savaşlarını anlamak ve çözmek, aslında sâdece en satıhtaki katmanı görmemizi sağlar.. Orta ve aşağı katmanlar; yâni biraz daha derinlikli bakmayı icâp ettiren katmanlarda, savaşın ekonomik sıkışmışlık ve buhranlardan kurtulmak adına oynadığı hayâtî işlev görülebilir. Modern Batı'nın şekillenmesinde bu katmanı çok açık olarak tâkip etmek mümkündür. Feodal parçalanmışlık ve sıkışmışlık içinde yaşayan Avrupa, Haçlı Savaşlarını örgütleyerek kozasından çıkmayı başarmıştı. Haçlı Savaşlarının, başta Kudüs olmak üzere Hristiyanlar için kutsal sayılan toprakları kurtarmak adına yapıldığı söylenir. Hâlbuki bu savaşlar dizisi, fakir Avrupa'nın zengin Doğu'yu yağmalamak, oradaki zenginliklere el koymak için yapılıyordu. Nitekim bu yağmada en fazla kayıp veren, tahribâta uğrayan devlet, farklı mezhepten olsa da mütecâvizler gibi Hristiyan olan Doğu Roma olmuştur. Haçlı Savaşları iktisâdî olarak talebi arttırmış, zenaatları, imâlathaneleri çoğaltıp coşturmuş, ticâreti ve giderek parasal ilişkileri canlandırmıştır. Ekonomik mânâda Doğu Akdeniz ticâretinin canlanması olarak bilinen ve biraz da o şekilde geçiştirilen devir aslında modern kapitalizmin ilk büyük merhalesidir. Haçlı Savaşları yaşanmamış olsa, muhtemelen ne Rönesans ne de onu tâkip eden diğer kritik süreçler yaşanabilirdi. Hâsılı, diyalektik bakabilirsek Yeniden Doğuş olarak Türkçeleştirebileceğimiz Rönesans kanlı savaşların meyvesidir.Kapitalizm, yâni modern dünyânın hâkim ekonomisi için de durum farklı değildir. Meselâ iç savaşlar, kapitalist merkezîleşme, standartlaşma ve bütünleşme dinamiklerinin eseridir. Mâhut merkez-çevre (center-periphery) çatışmaları tam da bunu ifâde eder.( Araya etnik veyâ mezhebî değişkenlerin girmesi esasa karşılık gelmez. Olsa olsa tamamlayıcıdır). Modernliğin kutsadığı, duygulardan, öznellikten; yâni neticede ahlâkîlikten sıyırılmış kılçıksız akılcılık değerinin karşıladığı da budur. Çok defâ tekli (monadik) ve ayrışık olarak hikâye edilse de modern felsefe ve bilim ile çıkar temelli reelpolitik sanılandan daha fazla içli dışlıdır. Kapitalizmin küreselleşmesi ve bir dünyâ işbölümü inşâ etmesi de savaşlar mârifetiyle gerçekleşmiştir. Buna literatürde paylaşım savaşları dendiğini biliyoruz.Ama en mühim hususlardan birisi, savaşların, özünde arz ve talebin çatıştığı akıldışı bir temele sâhip olan kapitalizmin biteviye kriz üretmesi ve savaşın bu krizleri aşmakta oynadığı eşsiz rol ile alâkalıdır. Bu bir sakatlıktır ve büyük hacimli üretimlere uygun, eş büyüklükte bir alım gücünün yaratılamamasıdır. Sönümlenen talebi canlandırmak adına kapitalizm savaşları örgütler. Hegel'in "Savaş dünyânın üzerinde biriken kara bulutları dağıtır" demesinin altında yatan sır da budur. Kapitalizm, krizleri yenmek adına, savaş dışında iki ayrı yol daha üretmiştir. Bunlardan ilki yeniden bölüşüm, diğeri ise yoğun ve kapsamlı borç ilişkileridir. İlki, nükleer tehditi bertaraf etmek için II. Umûmî Harp sonrası denendi. Kârın maksimizasyonu ilkesini baltalasa da kapitalizm bunu göze aldı. Beklentisi, mâliyetler kadar verimlilik artışının da sağlanacağıydı. Ama öyle olmadı. Vergiler ve ücret artışları