İki hat

Türkiye Cumhûriyeti'nin son zamanlarda dış siyâsette dikkâte değer bir dönüşüm içinde olduğu tâkip ediliyor. Bu, aşağı yukarı Biden'ın liderliğinde Demokratların Amerika'da ikitidâra geldiği noktadan itibâren başlatılabilecek bir süreç olarak değerlendirilebilir. Bâzı aceleci yaklaşımların sözcüleri, Türkiye'nin yeniden NATO ayarlarına döndüğünü ilân ediyor. Devletin, yaklaşık on senedir sürdürdüğü, Rusya ve İran ile işbirliğine dayalı, AB ve NATO siyâsetlerini bypass eden, İsrâil ve BAE'nin meydana getirdiği Küre Koalisyonu ile korakor çatışan, Suudi Arabistan ve Mısır ile gerilimli olan çizgisinin dışına çıktığını iddia edenler var. Ucuz siyâsal polemiklere girmeden bu süreci anlamaya, değerlendirmeye ihtiyacımız var.Gidişâta kuş bakışı bakıldığında yaşanan tecrübelerin, dönüşüm süreçlerini desteklediğini de ifâde etmek mümkün görünüyor. Bu yolda atılan ilk mühim adımın, kuzeyde Türkiye -Ukrayna ilişkilerinde ortaya çıktığını görüyoruz. Ukrayna'ya yapılan İHA ve SİHA satışları, uluslararası zeminlerde Rusya'nın Kırım'ı işgâlinin yüksek perdeden kınanması, Bükreş 9'lusu ile yakınlaşmalar bir dizi belirtiyi ortaya koyuyor. Bunların, tam da Rusya ile olan işbirliklerinin zirve yaptığı bir merhalede başlamış olması hakikâten de şaşırtıcı. Kuzeydeki bu gelişmelerin yanısıra güneyde de Mısır, İsrâil, BAE, Suudî Arabistan ile yakınlaşma teşebbüsleri dâireyi tamamlıyor.Sürece evvelâ kendi açımızdan bakalım. Türkiye'nin bu teşebbüslerinin, İran'ın Çin ile geliştirdiği yakın ilişkilere bir cevap olduğunu düşünüyorum. Uygur meselesinin, Türkiye -Çin arasında yakınlaşmayı engelleyen en mühim mesele olduğunu biliyoruz. Çin'in son anlaşmalar muvacehesinde İran üzerinden Türkiye ile komşu olduğunu iddia etmek o kadar da aşırı bir yorum sayılmamalıdır. Çin ile İran arasındaki yakınlaşmanın stratejik temelde bir anti-Türkiye boyutu olduğunu düşünüyorum. İran, Âzerbaycan'ın Türkiye desteği ile kazandığı başarıdan son derecede rahatsız olduğunu gösterdi. Diğer taraftan TDT'nın kurulması eş anlı olarak hem Çin hem de İran'ı rahatsız etti. Çin, Kuşak Projesi'nin Türkiye ayağını askıya almış görünüyor. Diğer taraftan, Irak'ta bugün örtük olarak bir İran-Türkiye geriliminin ve rekâbetinin yaşandığını tâkip edebiliyoruz. Bu çerçevede bakıldığında Çin-İran yakınlaşmasının Türkiye'yi bölgede bir dizi yeni açılıma zorladığını düşünüyorum.Diğer taraftan, Biden'ın Küre Koalisyonu'nu boşta bırakan yaklaşımlarının Körfez'de bir dizi savrulmaya yol açtığını görüyoruz. Çin-Rusya-İran Üçlüsü'nün ortak tatbikatlar yapması Körfez'i son derecede rahatsız etmeye başladı. Körfez, eş anlı olarak hem ABD hem de bir Çin baskısına mâruz kalıyor. ABD onu Çin'e kucak açmakla, askerî bir liman açmakla suçluyor. BAE ise ABD'den askerî malzeme alma işini rafa kaldırabileceğini îmâ eden açıklamalar yapabiliyor. Yemen'de Hûsîlerin son saldırılarının ağırlıklı olarak BAE'yi hedeflemesi kayda değer bir durum. Diğer taraftan Suudîlerle BAE arasındaki ilişkiler hanidir bozuk. BAE bir çıkış yolu arıyor. Katar'a ve (muhtemelen) Katar üzerinden Türkiye'ye yaklaşma eğilimi gösteriyor.